Patlıcanın dalkavuğu

 

29.01.2006

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

Patlıcanın dalkavuğu

Şükrü Kızılot - skizilot@yaklasim.com  - 29 Ocak 2006 - Pazar - Hürriyet

İSTERSENİZ önce fıkrayı anlatalım.

Padişahın biri, patlıcanı çok severmiş. Ne zaman;

‘Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum' dese, dalkavuğu da;

‘Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek' dermiş. Padişah imambayıldıdan söz edecek olsa;

‘Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor' dermiş.

Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, kebabından, patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe, dalkavuk da göklere çıkarırmış...

Gel zaman git zaman, padişah patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil yemeği, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın (P) harfinin gelmesini bile yasaklamış.

‘Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum' dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış;

‘Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım...'

Padişah, bir başka gün;

‘Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar... Anlamak mümkün değil!' dediğinde, dalkavuk sözünü kesercesine atılarak eklemiş:

‘Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı... Adını bile duymaktan nefret ediyorum...'

Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş;

‘- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!..'

Dalkavuk da hemen yanıtlamış;

‘- Bana bak arkadaş... Bana bak... Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?...'

DİĞER DALKAVUKLAR

Fıkrayı okudunuz. Şimdi etrafa şöyle bir bakın. ‘Patlıcanın dalkavuğu' fıkrasındaki insanlar ne kadar çok değil mi?

Çalıştığınız ortamda, iş dünyasında, siyasette o kadar çok ki... Özellikle, mali ve ekonomik konularda, çok var. İçlerinde ‘Zangoç ve Papaz' fıkrasındaki gibi olanlar da var.

Bir mesleki kuruluşun temsilcisi ya da ticaret odası, sanayi odasının başkanı, bir milletvekili veya bakan ile konuşuyorsunuz. Bazı uygulamaları şiddetle eleştiriyor. Cari açık, işsizlik, kayıtdışı ekonomi, istihdam üzerindeki yükler, ithalattaki artış, ücretlinin, emeklinin, esnafın, işadamının sorunları, dolaylı vergiler, yüksek vergi oranları, yatırım indiriminin kaldırılmasındaki yanlışlık vs. vs... Konuştuğunda, mangalda kül bırakmıyor. Sonra... eleştirdiği konunun muhatabı ile biraraya geliyor. O da ne? Tam tersine konuşmaya başlıyor. Methiyeler düzüyor, eleştirdiği kişinin etrafında, adeta pervane oluyor. Nedeni belli... Kişisel hesapları var.

Boşuna yorulup da bu davranışlarının nedenini sormayın. Onlar, patlıcanın dalkavuğu değiller ki!..

Ev sahiplerinin vergi iadesi sevinci

EMEKLİLERİN ‘vergi iade zarfı' doldurup vermelerinin kaldırılmasına sevinenlerden biri de evini kiraya verenler...

İsminin yayınlanmasını istemeyen bir okurumuz bakın ne diyor:

‘Evlerimi kiraya verdiğim emekliler vergi iadesi alabilmek için, kira ödemesini, vergi iade zarfına tam olarak yazmak istiyorlardı. Bu da benim kuruşuna kadar vergi ödemem anlamına geliyordu. Pratik bir çözüm bulmuştum. Emekliler, kiranın yüzde 20'sini vergi iadesi aldıkları için, onlara kiranın yüzde 20'si kadar fiş toplayıp veriyordum. Kirayı da beyan etmiyordum.

Emekliye vergi iadesi kalkınca o kadar sevindim ki... Artık kiracılarım adına fiş toplama eziyetinden kurtuldum.'

İşin doğrusu, bu tür bir sevinme olabileceğini hiç düşünmemiştik...

Çocuk ve öğrenme

Eğer bir çocuk kavga ve gürültü içinde yaşarsa, kavgayı öğrenir.

Eğer bir çocuk korku içinde yaşarsa, korkmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk daima ona acıyan insanlarla beraber yaşarsa, kendini zavallı hissetmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk kıskançlık içinde yaşarsa, nefret etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk cesaret ve heyecana değer verilen bir çevrede yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk sevgi içinde yaşarsa, sevmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk kendisini adam yerine koyan bir çevrede yaşarsa, hayatta erişmek için çalışmaya değer bir amacı olmasını öğrenir.

Eğer bir çocuk dürüst hareket eden insanların içinde yaşarsa, adaletin ne olduğunu öğrenir.

Eğer bir çocuk sözlerine güvenilir insanların içinde yaşarsa, hakikatin ne olduğunu öğrenir.

Eğer bir çocuk, açık kalpli, güler yüzlü ve anlayışlı insanların içinde yaşarsa, dünyanın gerçekten yaşamaya değer güzel bir yer olduğunu öğrenir.

Ann LANDER

Zangoç ve papaz


PAPAZ, iki metre ilerisinde Zangoç'a sormuş: ‘Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?' Zangoç'ta derin bir sessizlik. İyice köpürmüş Papaz: ‘Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?' ‘Hayır. Buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim!' ‘Olacak şey mi! İki adım öteden beni duymuyorsun...'

Zangoç bıyık altından gülmüş: ‘İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız...'

Yer değiştirmişler. Bu kez Zangoç seslenmiş: ‘Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?'

Papaz kendi kendine söylenmiş:

‘Hakikaten yahu! Buradan hiç bir şey duyulmuyor.'

(Teşekkürler Jale Kozkaman ve Prof.Dr.Metin Taş)

Günün sözü

Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı faydadan daha fazla olursa, o ülke batar.

Montesquieu

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30

 

Şükrü Kızılot

 

Okunma: 1373

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Patlıcanın dalkavuğu