|
BİZE GÖRE
Ekonomik yapıda değişim ve değerlendirme
Veysi Seviğ - 07 Şubat 2006 Salı - Dünya
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Ocak 2006 itibariyle "Enflasyon
Hedeflemesi" rejimine geçiş nedeniyle Enflasyon 2006/1 raporunu yayımlamış
bulunmaktadır. Raporun başlangıcında da vurgulandığı üzere, "2005 yılının son üç
aylık dönemine ilişkin talep, üretim ve kredi göstergeleri, ekonomik
aktivitenin, yeni ivmelenme olmaksızın canlılığını koruduğuna işaret etmektedir.
Geçtiğimiz yıl içinde hanehalkı, borçluluk oranının hızla yükselmesi ve bu
durumun özellikle konut kredisi geri ödemeleri kanalıyla harcanabilir gelir
artışını sınırlama olasılığı, önümüzdeki dönemde özel tüketim ve iç talep artış
hızını denetim altında tutacak bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca
işgücü piyasasındaki rekabet, verimlilik artışlarının devamı ve mali
disiplininin sürmesi de enflasyondaki düşüşe katkı sağlayacaktır."
Kısa ve öz olarak "enflasyondaki düşüş sürecinin devam edeceği tahmin
edilmektedir."
Gerçekte, enflasyon raporunun başlangıcında yer alan bu belirlemeden hareketle
ekonomik yapımızdaki son durumu farklı bir gözle irdelemekte yarar görmekteyiz.
Şöyle ki;
İçinde bulunduğumuz günlerde, kısa bir süre kredilendirmeden sağlanan destekle
geçici bir canlılık yaşayan konut sektöründe talep daralması başlamış, bunun
sonucunda mevcut ve hazır konut satışlarında yüzde 15-20'lere varan fiyat
düşüşüne rağmen yaşanan durgunluk giderek artmaktadır. Diğer yandan kredi
kullanılarak edinilen konutlarla ilgili olarak taksit ödemelerinde belli bir
tıkanıklık başlamıştır.
Diğer yandan enflasyonu yavaşlatma veyahut da düşürmeye yönelik olarak uygulanan
politikaların; yeni yeni bazı tercihlerin de kullanılır olmasına neden olduğu
Ankara tarafından gözardı edilmektedir.
Daha önceleri ihracatın öncülüğünü üstlenen tekstil sektörünün içinde bulunduğu
sorunlar giderek artmakta, bunun sonucunda tekstil alanında sermaye kaçışı
gündeme gelmektedir.
Tekstil sektöründe önde gelen bazı kuruluşlar yurtdışına üretim yapmaya yönelik
girişimlerde bulunmakta ve çoğunlukla da mevcut ürün yelpazelerinde özellik arz
edenleri Türkiye dışında üretmeye yönelik arayışta oldukları gözlenmektedir.
Mısır, Pakistan ve Hindistan gibi ülkelerde imalata yönelik olarak sürdürülen
arayışlar her geçen gün artmaktadır.
Bir başka anlatımla tekstil sektöründe bu gidişle sermaye kaçışının gündeme
gelmesi kaçınılmaz olacaktır.
Ayrıca, orta ve küçük çaplı işletmelerin ise mevcut ekonomik koşulları
göğüslemeleri giderek zorlaşmaktadır.
Türkiye'nin enflasyonu yavaşlatmaya yönelik olarak kullandığı araçlar bir yandan
olumlu sonuç verirken, diğer yandan döviz kazandırıcı bazı faaliyetlerin
yurtdışına kaymasına neden olduğu konusu dikkate alınmamaktadır.
Diğer yandan dış ticaret hacminin her geçen gün artmasına neden olan temel
faktör, ithalat hacminin devamlı artış eğiliminde olmasıdır.
İhraç konusu mallar içerisinde yerli girdi payı her geçen gün düşerken, ithal
girdi payı artmaktadır.
İhracatçıların uzun süredir yakınma konusu yapmış oldukları kur politikalarının
enflasyonun düşük düzeyde seyretmesinde en önemli faktör olduğunu dikkate
aldığımızda enflasyon düşüş beklentisinin yeni sorunlarla birlikte ele
alınmasını zorunlu hale getirmektedir.
Türkiye'de izlenen para politikasının birkaç yönden eleştirilmesi kanımızca
artık kaçınılmaz olmaktadır. Şöyle ki;
. Ülkemizde para politikasının daha çok kur politikası ile bağlantılı olarak
sürdürülmesi düşüncesi yanıltıcı ve geçici sonuçlara neden olmaktadır.
. Enflasyon düşüşü kanısı ile yapılan programlar gizli riskleri içermektedir.
Ayrıca ülkemizde bir süredir uygulanan maliye politikalarının başarılı olduğu
konusunda giderek yoğunluk kazanan görüşlere karşılık, bazı kronik sorunlara
gereken önemin verilmemesi gelecek açısından yeni bir risk alanının oluşmasına
neden olmaktadır.
Giderek artan ithalat hacmi esas alınarak vergi gelirlerinde belli bir artışa
yönelik beklentilerden hareketle ileri sürülen tezler teknik olarak geçerli
değildir.
Türkiye'de herhangi bir nedenle ithalatta ortaya çıkacak tıkanıklıklar ister
istemez vergi gelirlerini olumsuz etkileyecektir.
Bu aşamada yeni yeni gündeme gelen dolaysız vergilerin ekonomiye zarar verdiği
yönündeki görüşler, gerçekte gelir bölüşümündeki yapısal sorunların artmasına
neden olacak bir davranışa ortam hazırlamaktadır.
Bu aşamada Türk vergi sisteminde yapılması düşünülen değişikliklerin
yetkililerce açıklanmasına karşılık, bu değişikliklerin yasallaştırılmasında
ortaya çıkan gecikme, uygulamanın başlangıcı açısından tartışılır hale gelmek
üzeredir.
Yapılan hesaplamalardan anlaşılacağı üzere eğer söz konusu yasal değişiklikler
gerçekleştirilecek olursa, kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri
içerisindeki payı azalırken, halen Meclis'te bulunan tasarı uyarınca ücretliler
üzerindeki vergi yükünün artırılması söz konusu olabilecektir ki, bu durum
istihdam üzerindeki kamusal pay yükünün daha da sorunlu hale gelmesine neden
olabilecektir.
Türkiye'de uygulanan ekonomi politikaları ile belli bir kesimin yaşam standardı
yükselirken, büyük bir kesimin yaşam koşulları zorlaşmaktadır. Tüm uğraşlara
karşın işsizlik konusunda herhangi bir iyileştirme sağlanamamış, bu bağlamda
kamu kesiminde istihdamın artırılacağına yönelik duyurular genç kuşaklar için
umut kapısı olmuştur.
Türkiye'de işlenen suçlarda ekonomik nedenler giderek önemli bir etken haline
gelmiştir. Ekonomik amaçla işlenen suçların giderek artması ve bu amaca yönelik
suç yelpazesinin genişlemesi yaşama hakkını tehdit etmektedir.
Ekonomik gelişmeleri daha sağlıklı değerlendirebilmek için olayları tüm
yönleriyle mercek altına almak ve bundan sonra mikro analiz yoluyla
değerlendirme yapmak kanımızca kaçınılmaz olmaktadır. Yüzeysel değerlendirmeler
belli bir süre sonra ortaya çıkan sonuçlarla örtüşmeyebilir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|