|
BİZE GÖRE
Piyasalarda dalgalanma ve izlenen
politikanın gerçek yüzü
Veysi Seviğ - 30 Mayıs 2006 Salı - Dünya
Ülkemizde uygulanan ekonomi politikalarının doğruluğu konusu devamlı bir biçimde
tartışma yaratmıştır. Ancak bir yandan yüksek faiz politikası, diğer yandan
Merkez Bankası'nın döviz piyasasına müdahaleleri ile yürütülen düşük kur
politikası uygulaması, kısa vadeli yabancı sermaye fonlarını ülkeye girişini
özendirici etki yapar. "(Seyitoğlu, Halil" Uluslararası mali krizler ve az
gelişmiş ülkeler" ekonomik kriz öncesi erken uyarı sistemleri, Arıkan Yayınları
Sf: IX) Bu gerçeğin bilinmesi gerekir.
Türkiye bu etkiyi yaşarken gelecek tehlikeler için önlem alma becerisini
gösterememiştir. Ayrıca uygulanan düşük kur politikasında zaman zaman ortaya
çıkması muhtemel sorunlarda, özellikle yabancı yatırımcıların izleyeceği
strateji de önemlidir. Eğer yabancı yatırımcı sadece piyasa hareketlerinden ve
yüksek faiz olanaklarından yararlanmak için bir ülkeye giriyorsa, bu takdirde
zaman zaman kendisine ek mali olanaklar yaratabilecek stratejilerin oluşumuna da
ortam hazırlar.
Geçtiğimiz ay içersinde basına yansıyan bilgilerden de anlaşılacağı üzere
Türkiye hem ekonomideki yüzde 7.6'lık büyüme oranı ve hem de YTL'nin
değerlenmesiyle geçen yıl 362.5 milyar dolarlık milli geliriyle dünyanın en
büyük 19'uncu ekonomisi haline gelmiştir.
Bu bilginin en çarpıcı yönü dolar bazındaki büyümemizin nedenlerinden birisi
YTL'nin yabancı paralara göre değer kazanmış olmasıdır.
Türkiye'nin dolar bazında milli gelirindeki artışı ise yüzde 19.8'dir. Bu oluşum
bir rekordur.
Yetkililer tarafından sürekli bir biçimde yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı
üzere ülkemizin ekonomik gelişmişliği ve beklentiler kosunuda her hangi bir
sorun yoktur. Ancak tüm bu oluşumlara karşın ülkemizin cari açığı artmaktadır.
Bazı görüşlere göre Türkiye'de döviz bolluğu yaşanmaktadır. Bu nedenle ülkemiz
açısından döviz kıtlığı sorunu yoktur. Tam aksine döviz bolluğunun yarattığı
rahatlık vardır.
Yapılan açıklamalara göre Türkiye'ye yabancı sermaye girişinin yüzde 57'si
doğrudan yatırıma ve diğer uzun vadeli kalıcı alanlara yöneliktir. Bu durum
ülkemizde cari açık olsa dahi riski azaltıcı bir faktör olarak dikkate
alınmalıdır. Oysa bu tür görüşler üretilirken gözden kaçan başka konular vardır.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre bankalar
Nisan 2006 sonunda 7 milyar 276 milyon dolar olan bilanço içi döviz açığını, 5
Mayıs itibariyle 9 milyar 280 milyon dolara çıkartmışlardır. Bu geliş dikkat
çekicidir. Çünkü 2001 krizinden bu yana bankaların yaşadığı en yüksek döviz
açığı rakamına ulaşılmıştır. Ayrıca mevcut rakamsal verilere göre sektörel döviz
açığının 5 milyar 824 milyon doları özel sermayeli mevduat bankalarına aittir.
Türkiye'de içinde bulunduğumuz ayda başlayan kur hareketliliği üzerinde
yürütülen görüş ve önerilerin büyük bir bölümü bu bağlamda gerçekleri
yansıtmamaktadır.
Ülkemizde yaşanan ekonomik ortamın hargi koşullarda oluştuğunu belirlemeden
yorum yapmak yanlıştır.
Geçmişte yaşanan enflasyonist baskıyı sadece Türk Lirası'nın aşırı
değerlenmesine ortam hazırlayarak düşürmeyi hedefleyenler tam anlamı ile
yanılmışlardır. Bu bağlamda döviz girişini artırabilmek için satışı yapılan
milli varlıklardan sağlanan kaynaklar YTL'nin aşırı değerlenmesine neden olacak
şekilde kullanılmıştır.
Düşülen yanılgılar yanlış kararların alınmasına neden olmuştur. Bu bağlamda
üretilen politikalar yeni dengelerin oluşumunda yetersiz kalmıştır.
Türkiye'nin döviz trafiği üzerinde yeterli teknik çalışma yapılmadan izlenen
düşük kur politikası; dünya üzerinde daha önce bazı ülkelerce denenmiş ve bu
ülkeler ekonomik açıdan bu tür olaylardan büyük kayıplara uğramışlardır.
Ülkemizde de son yaşanan kur dalgalanmasının gerisinde geliyorum diyen
gelişmelerin göz ardı edilmesi vardır ve yangılar halen de devam etmektedir.
Geçtiğimiz cuma günü basına yansıyan bir haber gerçekte ülkemiz ekonomisindeki
yönetim anlayışını daha açık bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Telsim'in 4 milyar 550 milyon dolarlık satış bedeli TMSF hesabına yatırılmıştır.
Bu durum bir yandan cari açığı azaltırken, diğer yandan da ülkemize döviz girişi
niteliğinde olduğundan bir anlamda piyasalarda döviz arzına neden olacaktır.
Dolayısıyla kur hareketliliğine son verebilecektir.
Kanımızca Telsim'in satışından gelecek dövizin, kur dalgalanmasına çare olacağı
beklentisi; üzerinde tartışılması gereken bir konu olduğu kadar ülke
ekonomisinin zayıf noktasını gösteren bir olgu olarak değerlendirilmelidir.
Bu gün için Telsim satışından gelecek dövizin Türk Lirası'na çevrilmesi
beklentisi ile geçici olarak kur dalgalanması durabilir. Ancak gelecek günlerde
ortaya çıkması muhtemel dalgalanmaların önlenmesine yönelik yapılması gerekenler
nelerdir?
Öncelikle bu sorunun yanıtını aramak gerekir.
Cari açığı bu günkü büyüklüğe getiren uygulanan kur politikası ve dolasıyla
YTL'nin aşırı değerlenmesidir. Aynı zamanda bu kur politikası yabancı
yatırımcılara yüksek faiz dışında dalgalanmadan kaynaklanan yeni bir gelir
kaynağı daha yaratmış bulunmaktadır.
Kurulması tahmin edilen yeni dengelerin öncelikle girdi maliyetlerini
artıracağını varsayım olarak kabul etmek gerekir. Bu durumda Türkiye'nin
yükleneceği maliyeti hesaplamak şimdiden mümkün değildir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|