|
BİZE GÖRE
Ekonomide yeni denge oluşumu
Veysi Seviğ - 06 Haziran 2006 Salı - Dünya
Son günlerde mali piyasalarda yaşanan ve bazı kesimlerce beklenmeyen olaylar
değişik yorumlara neden olmaktadır. Ancak TÜFE'nin mayıs ayında yüzde 1.88,
ÜFE'nin de yüzde 2.77 oranında artmış olması yorum farklılıklarını da azaltmaya
başlamıştır.
Gerçekte 10 Mayıs 2006 tarihinde kurlarda başlayan yükseliş, birden bire
piyasaları olumsuz etkilemeye başlamış, kurlarda başlayan oynaklık ay sonuna
kadar sürmüş, içinde bulunulan haziran ayı başında değişim daha açıkça Türk
Lirası'nın değer kaybı devam etmiş bulunmaktadır. Bu durum ithalat maliyetini
artırken, oluşması beklenen bütçe dengelerini de şimdiden olumsuz etkileyecek
bir gelişme olarak tedirginlik yaratmaya başlamıştır.
02 Haziran günü dolar alış kuru 1.536, satış kuru ise 1.548.-YTL'dir. Bu durumda
döviz borcu olanların Türk Lirası cinsinden maliyetleri beklenmeyen şekilde
artmıştır.
Döviz kurlarındaki değişimde; uluslararası likidite koşullarının finansal
piyasalar üzerindeki etkileri ile petrol ve hammadde fiyatlarındaki değişimin
etkisi olmuştur. Bu bağlamda mali piyasalar üzerinde baskı unsuru haline gelen
fonların gelişmiş piyasalara doğru hareket etmiş olması gelişmekte olan
piyasaları tam olarak olmasa bile paniğe yöneltmiştir. Bu durum gelişmekte olan
piyasalarda dalgalanmaya neden olmuştur.
Döviz kurlarında ortaya çıkan değişimle birlikte faiz oranlarında belli bir
artış göstermesi finansal piyasalardaki güveni sarsmış özellikle spekülatif
nitelikteki para hareketlerini daha etkili hale getirmiştir.
Bu gelişmeler karşısında özellikle ülkemizde öngörülen istikrarın
sürdürübilirliğini de tartışılır hale getirmiş bulunmaktadır.
Daha önce bu köşede 09 Mayıs 2006 tarihinde "Fiyat artışları, nedenleri ve durum
analizi" başlığı altında yapmış bulunduğumuz değerlendirmede "Türkiye'nin
yaşamakta olduğu rehavetten kurtulması lazımdır "diyerek" ...rahat geçen
günlerin geride kalması söz konusu olabilir" şeklinde bir uyarıda bulunmuştuk.
Bizi bu uyarıya yönelten neden dünya piyasasında başlayan değişim rüzgarları
idi.
10 Mayıs 2006 tarihinden itibaren değişim rüzgarları ülkemiz ekonomisini oldukça
etkiler hale gelmiş olup, bunun sonucunda başta petrol ürünleri ve doğal gaz
fiyatlarında ortaya çıkan artışlar doğrudan doğruya piyasada oluşturulmaya
çalışılan dengeleri bozabilecek bir özellik taşımaktadır.
Türkiye'de bir süredir uygulanan maliye politikalarının oluşan piyasa
hareketliliği karşısında ne derece yetersiz kaldığı hususu ise yaşanan somut
olaylarla bir defa daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Mayıs ayı içinde toptan eşya endeksinde yer alan madenler grubundaki bazı ürün
fiyatlarının dünya borsa fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yükselmesi, inşaat
malzemelerindeki talep artışı ve petrol ürünlerine yapılan fiyat ayarlamaları,
mayıs ayı toptan fiyat artışını tetiklemiş bulunmaktadır.
Bu bağlamda özellikle petrol ürünlerinde özel tüketim vergisi araç kullanılmak
suretiyle ortaya çıkan fiyat değişimlerinin maliyetleri etkilemeyecek hale
getirilmesi söz konusu olabilirdi.
Örneğin dünya piyasalarında ham petrol varil fiyatında ortaya çıkan artışın
Türkiye'de petrol ürünlerine yansıtılmaması için özel tüketim vergisinde indirim
yapılabilirdi. Bu değişim sonucunda özel tüketim vergisi hasılatında belli bir
miktar düşme olmasına karşılık, dünya piyasalarında ortaya çıkan artıştan Türk
halkının etkilenmemesi sağlanabilirdi. Bu yöntemin kullanılabilmesi için
ülkemizde herşeyden önce gerçekçi bir vergi politikasının uygulanması
gerekmektedir.
Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan özel tüketim vergisi oran ve miktarlarından
çok farklı bir biçimde vergi uygulamak suretiyle vergi hasılatını artırmayı
hedefleyen idare bu uygulama ile ülkemizde sonuçta petrol ürün fiyatlarını
rekabet edilemez bir maliyet unsuru oluşturabilecek nitelikte artırmış
bulunmaktadır.
Vergi kaynaklarının iyi ve verimli kullanılamaması nedeniyle seçilen
vergilendirme alanları ekonomiyi sorunlu hale getirebilecek bir özellik
arzetmeye başlamıştır.
Daha önce uygulanan inatçı kur politikaları ile enflasyonu kontrol altına
aldığını zanneden yönetim birden bire giderek büyüyen bir cari işlemler açığı ve
bu açıktan yararlanan belli bir kesim ile karşılaşmıştır. Ancak bu aşamada
ekonominin yaşamakta olduğu tahribat ise neredeyse giderilemez hale gelmek
üzeredir.
Türkiye'de döviz kurlarının düşüşünden ve artışından yararlananlar vardır. Bu
durum ülkemiz ekonomisinde bir süredir yaşanan döviz giriş ve çıkışında daha çok
kısa vadeli parasal hareketlerin etkin bir rol üstlenmesine neden olmaktadır.
Sonuçta; bu tür ve özellikle spekülatif özellik arzeden parasal hareketlerin
belli bir biçimde kontrol altında tutulması gerekmektedir.
Ülkemizde bu yönde herhangi bir önlem alınamadığı gibi, mevcut piyasa
koşullarının en olumlu dengeyi kendiliğinden sağlayacağına yönelik olan görüş de
doğru değildir. Artık dünyanın hiçbir ülkesinde ekonomik dengeler tarihi nitelik
taşıyan düşünce ve teorilere bağlı olarak oluşmamaktadır.
Her ülkenin kendisine özgü ekonomik özellikleri dikkate alınarak oluşturulacak
bir programla mevcut darboğazların aşılması mümkün iken, dışardan önerilen ve
ülke özellikleri ile örtüşmeyen klasik reçetelerin uygulanması ile ekonominin
belli bir dengeye kavuşması mümkün değildir.
Türk Lirası'nın değer kaybetmesi ile dolar ve Euro bazında Türkiye'nin gayri
safi milli hasılası ve kişi başına düşen milli gelir düşmüştür. Bu düşüş
sonucunda Türkiye'nin gayri safi milli hasıla büyüklüğü bakımından dünya
sıralamasındaki yeri de değişecektir.
Sonuç olarak günümüzde uygulanan mali ve ekonomik politikalarla ülkemizi
ekonomik açıdan düzlüğe çıkarmak mümkün olamayacaktır.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|