Döviz kuruna dayalı istikrar

 

25.07.2006

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

BİZE GÖRE

Döviz kuruna dayalı istikrar

Veysi Seviğ - 25 Temmuz 2006 Salı - Dünya

Türkiye ekonomisinde yaşanan değişim konusunda yapılan yorumlarda bazı gerçekler göz ardı edilmektedir. Geçtiğimiz aylarda döviz fiyatlarındaki hareketlenmenin durdurulabilmesi için alınan önlemlerin etkisi ve doğruluğu konusu ise yeterince tartışılmamıştır.

Tartışmaya yönelik açıklanan görüşlerin büyük bir bölümü, yaşanmakta olan sorunların ciddiyeti ile örtüşmeyecek kadar yüzeysel nitelikte olduğundan, kanımızca yeni bir risk olgusunu da gündeme getirmiştir.

Türkiye İstatistik Kurumu ile Eurostat ve OECD'nin ortaklaşa yürüttüğü satınalma gücü paritesine göre Türkiye'nin 25 AB, 2 katılımcı ve üç aday ülke arasında en yoksul ikinci ülke olduğu saptanmıştır. Yapılan bu çalışmada kişi başına geliri en yüksek ülke Lüksenburg olarak belirlenmiş, geliri en düşük ülkenin ise Makedonya olduğu tespit edilmiştir.

Buna karşı fiyatların en hareketli olduğu ülkelerin başında Türkiye bulunmaktadır. İstanbul ise ekonomik olarak yaşam koşullarının en ağır olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Atina, Prag, Buenos-Aires yaşam koşulları açısından İstanbul'dan ucuzdur.

Fiyat istikrarının sağlanması için uygulanmakta olan politikalar artık müdahaleci hale gelmiştir.

Türkiye ekonomisinde özellikle döviz piyasasında ortaya çıkan aşırı dalgalanmalar nedeniyle alınan önlemler "Dalgalı kur rejimi uygulaması çerçevesinde, döviz kuru piyasada arz ve talebe göre belirlenecektir" taahhüdüne kanımızca ters düşmektedir.

Mayıs ayı içersinde yaşanan dalgalanmalardan sonra faiz artırımı suretiyle belli bir istikrar sağlanmasına karşı alınan önlemler ve uygulanmakta olan yüksek ve müdaheleci faiz politikası, döviz kurunu sabitleştirmeye yönelik olduğu için ülkemizde döviz kurlarının arz ve talep dengesine göre belirleneceği görüşü veyahut da taahhüdü bir anlamda terk edilmiştir.

Ancak buna rağmen Türkiye'nin satınalma paritesi gücüne göre ETFA ülkeleri arasında en fakir ülkelerden biri olarak belirlenmesinde döviz kurlarında ortaya çıkan mayıs ve sonrası kur oluşumlarının etkisi bulunmamaktadır.

Büyüdüğü ve ekonomik açıdan zenginleştiği ifade edilen bir ülkenin girmeye dayayı olduğu bir topluluğun en fakirlerinden birisi olması gerçekten düşündürücüdür.

Türkiye son üç yıl içersinde işlenen ekonomik suçlar açısından, suç sayısı en hızlı artan ülkeler içersinde yer almaktadır. Bunun temel nedeni hukuki duyarsızlıktır. Bir başka anlatımla mevcut yasalar çerçevesinde ekonomik suç işleyenlere karşı oluşan yargı kararları hem gecikmelidir ve hem de caydırıcı olamamaktadır.

Türkiye'de döviz kurlarının düşük tutulabilmesi için üstlenilen maliyetin kabullenilmesi başlıbaşına bir hata veyahut da yanılgıdır.

Dokuzuncu Kalkınma Planı'na göre "Sürdürelebilir ve sağlam kaynaklarla finanse edilen bir cari açık için yapısal reformların devam ettirilmesi, ihracat içinde katma değeri yüksek ürünlerin payının artırılması ve ihracat artışının sürekli kılınması sağlanacaktır."

Ancak döviz kurunun düşük tutulabilmesi için ülkece üstlenilen fedakarlıkla ölçülebilecek düzeyde ihracat artışı sağlanamamıştır. Çünkü döviz fiyatlarının düşük tutulması ülkemizde ithalatın hızla artmasına neden olmuştur. Bu yönden ülkemizin en büyük sorunlarından birisi de düşük kur politikası nedeniyle yerli üretimin bir çok alanda rekabet edilebilirlik olanağını giderek kaybetmesinden ortaya çıkan darboğazdır.

Yaşama koşullarının ekonomik açıdan giderek ağırlaştığı bir yerde, düşük döviz kuru uygulaması ile insanları tüketime yöneltmek kadar aldatıcı ve ekonomiyi tuzağa düşürücü bir davranış olamaz.

Türkiye bir darboğazın içersinde sıkışmış kalmıştır.

Sorunlar giderek artmaktadır. Gelecek bir kaç yıl içersinde sorunlar daha da artacaktır. Bu bağlamda bir türlü gerçekçi bir biçimde oluşturulamayan enerji politikası yeni yatırımların gerçekleştirilmesini zorunlu hale getirmiş, ancak bu aşamada da yeni enerji üretim tesislerinin yapılması gerekli görülürken oluşan yeni maliyetler nedeniyle üretim yapan tesislerin kapanması gündeme gelmiştir.

Ülkemizin kritik üretim ve tüketim alanlarında dışa bağımlı hale getirilmiş olması yaşanan olumsuzlukları daha da artırmaktadır.

Yapılan tüm çalışmalara karşı düşülen hatalar nedeniyle ülkemize kalıcı yabancı sermaye akışında beklenen başarı sağlanamamış, buna karşılık sıcak para girişine ödün veren yasal düzenlemelere gidilmiştir.

Gerçekte ülkemiz koşulları dikkate alındığında; yaşama maliyetinin giderek artmasına karşılık, satın alma paritesine göre fakir ülke özelliğinin nedenleri tartışılmalıdır. Döviz kuruna bağlı değişken milli gelir hesaplamaları ile övünülmemelidir.

Bölgesel açıdan gözlenen farklılıklar da dikkate alındığında sorunların daha da ciddi olduğu anlaşılmaktadır.

Türkiye'nin var olan ekonomik olanakları tükenmeden, durum değerlendirmesinin yapılması halinde halen çıkış yolunun bulunması mümkündür. Çünkü ülkemizin hem coğrafi konumu ve hem de var olan doğal ve tarihi kaynakları ekonomik açıdan iyi değerlendirildiği takdirde yaşam standardımızı yükseltme olanağına kavuşmamız mümkün olacaktır.

Geçmişin ekonomik birikimlerini satmak yerine çağdaşlaştırmak ve Türk toplumuna kazandırmak daha doğru bir seçim olacaktır. Ancak bunun tam aksi parasal açıdan milli değerleri yabancılaştırılmak, buradan sağlanan gelirlerle de günlük yaşamı kurtarma düşüncesi belki geleceğin en büyük çıkmazıdır.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30

 

Veysi Seviğ

 

Okunma: 663

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Döviz kuruna dayalı istikrar