|
BİZE GÖRE
Gelir Vergisi Yasası yeniden yazılırken...
Veysi Seviğ - 08 Ağustos 2006 Salı - Dünya
Geçtiğimiz hafta içersinde basına yansıyan bilgilerden anlaşılacağı üzere Gelir
Vergisi Yasası yeniden yazılırken geçmişte uygulanan "hayat standardı" esasına
dönülmesi konusu yeniden gündeme gelmiştir. Buna göre; "kazanç karinesi gider
bildirimi" olarak düzenlenmesi öngörülen bu uygulamaya göre düşük gelir beyan
eden vergi yükümlülerinden vergi alınması öngörülmektedir.
Ülkemizde vergi yasalarında "reform" adıyla yapılan değişiklikler genelikle ya
daha önce yürürlükte bulunan bazı vergi müesseselerinin yeniden yürürlüğe
konması veyahut da bazı uygulamaların yürürlükten kaldırılması şeklinde
olmaktadır.
Son yıllarda vergi yasalarında yapılan değişiklikler ve uygulama sorunları
nedeniyle beklenen verimlilik sağlanamamıştır.
Günümüzde yeniden yazımı yapılan Gelir Vergisi Yasası 126 ana madde ve geçici 70
maddeden oluşmaktadır. Zaman zaman gelir vergisi uygulamasında geçici maddeler
vergi hasılatını etkileyici bir rol üstlenmektedir.
Zaman içersinde yapılan yasal değişikliklerle Gelir Vergisi Yasası bir "tevkifat"
vergisi yasası haline dönüşmüştür.
Son olarak menkul kıymet alım-satım kazançları ile periyodik gelirlerinin
vergilendirilmesini düzenleyen geçici 67'nci madde, daha uygulamanın başında
değişikliğe tabi tutulmuştur. Bu bağlamda sadece yasanın bütünü değil, maddeler
dahi "yaz-boz" tahtasına dönmüştür.
Yürürlükten kaldırılan maddelerin yarattığı sorunlar ile yeni yürürlüğe konulan
maddelerin iyi düşünülmeden düzenlenmesinden kaynaklanan sorunlar idareyi de
zaman zaman çalışmaz hale getirmiştir.
Ülkemizde, uygulamaya bakıldığında bireysel nitelikte elde edilen gelirlerin
vergilendirilmesinde başarılı bir uygulamaya gidilemediği gözlenmektedir.
Gerek mükellef sayısının azlığı ve gerekse kişi başına yapılan beyan
ortalamasının düşüklüğü bu durumu yani gelir vergisi uygulamasındaki
verimsizliği göstermektedir.
Yürürlükte bulunan Gelir Vergisi Yasası'nın birinci maddesi gereği olarak gerçek
kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir.
Yasal tanımlamadan da anlaşılacağı üzere "gelir bir gerçek kişinin bir takvim
yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır."
Türk Gelir Vergisi Yasası'nda gelirin vergilendirilmesinde "kaynak" esası
geçerlidir. Bu nedenle söz konusu yasanın ikinci maddesinde vergiye tabi kazanç
ve iratlar sayılmak suretiyle belirlenmiştir.
Uygulamada Gelir Vergisi Yasası'nda yer alan kazanç ve iratlarda safi kısmın
tespiti için özel tanımlamalar yapılmıştır. Bu nedenle kazanç ve irat türüne
göre vergiye tabi kısım farklı yöntemlerle hesaplanabilmektedir.
Oysa kişisel gelirlerin vergilendirilmesinde "kaynak teorisi" dışında "net
artış" teorisine göre de matrah tespiti yapmak mümkündür. Bu yönteme göre bir
gerçek kişinin bir dönem içersinde mal varlığında ortaya çıkan artış miktarı ile
ilgili dönem harcamaları toplamı kadar bir geliri olduğu varsayım olarak kabul
edilir ve vergiye tabi gelirleri toplamı bu miktar ile mukayese edilir yani
karşılaştırılır.
Eğer kişinin vergiye tabi gelirleri, ilgili dönem mal varlığı artışı ile
harcamaları toplamından az ise bu takdirde düşük beyanda bulunan kişi aradaki
farkı nasıl sağladığını açıklamak zorundadır.
Söz konusu farkın borçlanma ile sağlanması ve bu durumun kanıtlanması halinde
vergisel açıdan herhangi bir sorun yoktur. Ancak aradaki fark eğer borçlanma
veya vergiden değişik gelirlerin varlığı ile açıklanamıyorsa bu takdirde beyan
dışı bırakılmış bir gelirden bahsetmek ve bu gelirin vergilendirilmesi söz
konusu olmaktadır.
Net artış teorisine göre vergilendirme teorik açıdan yatay ve dikey vergi
adaletini kaynak teorisine nazaran daha etkin sağlayan bir sistem olarak kabul
edilmektedir.
Ancak; "net artış teorisi"ne göre vergilendirmede başarılı olabilmek için
bireysel nitelikte nakdi ve gayrinakdi varlık edinimlerin gerçek miktarlarının
(değerlerinin) doğru tespit edilebilmesi ve izlenebilir özellikte olması
gerekir.
Kişilerin ekonomik açıdan özgürlükleri, yasaların öngördüğü sınırlar içersinde
geçerlidir. Zora dayalı veya yasa dışı işlemlerle servet artışının sağlanması
ve/veya yaşam standardının yükseltilmesi sağlanamaz. Bu tür eylemler konuya
ilişkin "ceza" düzenlemeleri ile engellenmektedir.
Ancak yasaların müsaade ettiği işlerle uğraşanlar ile sahibi bulundukları nakdi
ve gayrinakdi değerler üzerinden gelir sağlayanlar bu gelirlerini diledikleri
gibi değerlendirme ve kullanma hakkına sahiptirler.
Herhangi bir gelirin vergilendirilmesinde esas alınan ölçüler daha çok gelir
sağlama özelliği dikkate alınarak belirlenmekte, bu bağlamda da gelir
sahiplerinin bu geliri sağlamada karşılaştıkları zorluklara paralel
bağışıklıklar uygulamaya konulmaktadır.
Ülkemizde vergisel olarak uygulanan bağışıklıklar bu güne kadar verimli olmadığı
gibi, gelir sahiplerini de farklı arayışlara sürüklemiştir.
Türkiye bu bağlamda da geçmişte "net artış teorisi"ne uygun vergilendirmeye
geçiş teşebbüsünde başarılı olamamıştır.
Ülkemiz vergiciliğinde zaman zaman gündeme gelen varsayımlara dayalı
"vergilendirme" istemi, çoğukez telafisi mümkün olamayacak "vergisel dramlar"ın
yaşanmasına da neden olmuştur.
Son olarak geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bilgilerden de anlaşılacağı
üzere, yeniden yazımı yapılan Gelir Vergisi Yasası'nda vergiye tabi gelirin
tespitinde gerçeğin tespiti yerine "varsayıma dayalı vergilendirme, biçimi
yeniden gündeme getirilmek ve uygulamaya konulmak istenmektedir.
Dünya üzerinde özellikle gelişmiş ülkelerde gelir vergisi yasalarında son
yıllarda önemli bazı değişikliklerin yapıldığı ve bu açıdan da söz konusu
yasaların basit ve anlaşılabilir hale getirildiği görülmektedir.
Bu ülkelerde bireysel gelirlerin vergilendirilmesinde esas alınan temel ilke
öncelikte ergin olan her kişinin vergi mükellefi olarak kabul edilmesi ve buna
paralel olarak yaşamını idame ettirebilmek için hangi maddi kaynaklardan
yararlanıldığının tespitidir. Bilahare vergilendirmede bağışıklıkların tespiti
yapılmakta ve sosyal yardımlar belirlenmektedir. "Net artış" teorisi bu
çalışmaların üstüne oturtulduğunda gelir vergisi uygulaması başarılı
olabilmektedir. Bu açıdan "hayat standardı" uygulamasına benzer uygulamalar
bireylerin teşebbüs, iş kurma ve bağımsız çalışma hayallerini yok sayan bir
"vergi giyotini " olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|