|
BİZE GÖRE
Veysi Seviğ - 30 Ağustos 2006 Çarşamba - Dünya
Kurtuluş Savaşı anlatılması zor bir olgudur.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da
Samsun'a ayak basmasıyla başlayıp, Türk egemenliğinin 24 Temmuz 1923'te Lozan'da
bütün dünya ülkelerince kabul edilişine kadar geçen dönemi kapsar.
Kurtuluş Savaşı'nın dört ayrı cephesi vardır. Şöyle ki;
. Batı cephesinde Yunanlılar'la savaşılmaktadır. Çünkü Yunan orduları yaklaşık
20.000 kişilik bir kuvvetle 09 Ocak 1921 sabahı İnönü sırtlarında konuşlanan
Türk kuvvetlerini yok etmek üzere hazır beklemektedir.
. Güney cephesinde Fransızlar ve İngilizler vardır.
. Doğu cephesinde ise Ermeniler, Gürciler toprak edinme uğraşındadır.
. Doğu cephesinde ise çetelerin faaliyeti giderek artmaktadır.
Böyle bir ortamda öncelikle 1921 yılı yazında düşman ordularının Kütahya,
Eskişehir ve Afyon üzerinden Türk savunma hatlarına saldırması karşısında Türk
ordularının başına geçen Mustafa Kemal Atatürk 22 gün ve gece kesintisiz süren
Sakarya Meydan Muharebesi'nde düşmanı püskürterek onları geriye çekilmeye
zorladı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Kocatepe'de büyük taarruz için vermiş olduğu komut, bir
ülkenin paylaşılmasına adeta hayır diyordu.
Gerçekte büyük taarruz 26 Ağustos 1922 sabahı saat 04.30'da Türk topçularının
şiddetli ateşiyle başladı. O günün akşamı Türk birlikleri düşmanın "elde
edilemez" kabul edilen karargahlarına girdi.
30 Ağustos günü Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz"dir
diyerek kaçan düşmanı İzmir'e doğru kovalamaya başladı.
09 Eylül sabahı Türk orduları İzmir'e girmişti.
Türk ordularının bir kolu Kocaeli (İzmit) üzerinden İstanbul'a, bir kolu da
Çanakkale Boğazı'na doğru ilerlerken Fransızlar'ın yerlerini terk ederek
sorumluluğu tamamen İngilizler'e bırakmaları karşısında İngiliz Başbakanı Llyord
George, Ankara hükümeti ile uzlaşma yollarını aramaya başladı.
30 Ağustos, Türk milletinin yaşadığı topraklar üzerinde bayrağının rengini
kanıyla verdiği gündür.
Topraklarımızı paylaşmak isteyenlere karşı kanıyla ve canıyla direnişe geçen bir
toplumun elde ettiği, tekrarı hiçbir ülkeye nasip olmayacak nitelikte şanlı bir
zaferin tarihi 30 Ağustos'tur.
Zaferler canla ve kanla kazanılırken, bazen ekonomik olarak
kaybedilebilmektedir.
30 Ağustos zaferi bir ülkenin her yönü ile ayağa kalkışını göstermektedir. Bu
gün içinde bulunduğumuz koşullar dikkate alındığında Güney Anadolu'da masum
insanların katledilmelerinin arkasında yıllar öncesinin birikimleri ve
kışkırtmaları vardır.
Dünya üzerinde bazı ülkeler silah zoru ile bazı ülkeler de iç düzenlerine karşı
yürütülen belli politikalarla yok edilmeye ve parçalanmaya çalışılmaktadır.
Dünyanın zengin bazı ülkeleri tarafından uygulanan politikalar bu açıdan iyi
incelemeli ve değerlendirilmelidir.
Ortadoğu'da yaşanan olaylar bu açıdan önemlidir.
Daha önce Makedonya'da yaşanan olaylar unutulmamalıdır.
Ülkemize karşı sürdürülen dayatmaların sonuçları dikkate alınmadan eyleme
geçilmemelidir.
Türk toprakları üzerinde tarihten gelen bölüşme içgüdüsü üzerinde her nedense
yeteri kadar durulmamaktadır.
Her fırsatta yağmalanmaya çalışılan bir tarih hazinesinin varlığı ilgi çekici
olabilir. Ancak bize ait olan varlıkların paylaşılabilmesi için yıllardır
sürdürülen çabaların giderek yenileri ortaya çıkmakta ve hatta uygulanmaktadır.
Biz ülke olarak sorunlarımızı, ciddiye almak zorundayız. Eğer Kurtuluş Savaşı
olmasaydı bu gün dünya haritası üzerinde Türkiye'nin sınırlarını görmek de
mümkün olmayacaktı.
Kurtuluş Savaşı çocuklarımıza anlatılmalı ve onlara yaşadığımız coğrafyadaki
varlığımızın hangi koşullarda sağlanıldığı öğretilmelidir.
John Perkins, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" başlıklı kitabında dünya
üzerinde ve bölgemizde oynanan oyunları çok açık ve net bir biçimde
anlatmaktadır.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|