|
BİZE GÖRE
Avrupa Birliği ne yapmak istiyor?
Veysi Seviğ - 05 Aralık 2006 Salı - Dünya
Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yapılan açıklamaya göre
Türkiye'nin deniz ve havalimanlarını Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına açmaması
halinde sekiz konuda müzakereler dondurulacaktır. Bu bağlamda komisyon diğer
başlıkların müzakereye açılabileceğini, ancak söz konusu müzakerelerin
sonuçlandırılması için yine aynı koşulun aranacağını ek olarak belirtmiş
bulunmaktadır.
Konuya ilişkin olarak Avrupa Birliği Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi
Olli Rehn, komisyonun kararını açıklarken Türkiye'nin 11 Aralık tarihine kadar
limanlarını ve havalanlarını Güney Kıbrıs gemi ve uçaklarına açması halinde
komisyon tarafından alınan bu kararın geçersiz olacağını belirtmiştir.
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından yapılan bu açıklamanın hemen ardından Fransa
Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, "Ankara Protokolü'nün ihlal edildiğinden bahis
ederek, komisyonun söz konusu tavsiyesinin bir mecburiyetten kaynaklandığını
ifade etmiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı'nın bu açıklamasından hemen sonra 2007 yılında yapılacak
seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olacak, şimdiki İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy
de, "Türkiye'nin müzakerelerinin tamamen askıya alınması çağrısını yapmıştır.
Sarkozy'e göre; "Türkiye ile tüm müzakerelerin askıya alınması gerekmektedir.
Çünkü Türkiye'nin yeri Avrupa Birliği değildir. Türkiye, Küçük Asya'nın
parçasıdır. Avrupa, Avrupa ülkelerinden oluşur."
Sarkozy, açıklamalarını daha da ileri götürerek "25 üyeyi tanımayan bir ülkenin
Avrupa Birliği'ne girişini nasıl tartışabiliriz" diyerek Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne katılım süreci için sürdürülmekte olan görüşmeleri farklı bir alana
çekme gayreti içersine girmiştir.
Kanımızca Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde karşılaşacağı
olumsuzlukları önceden kestirmek pek koyal değildir. Bunun nedenini daha önce
Sarkozy'nin yapmış olduğu açıklamalara benzer açıklamaları yapan başta Jacques
Chirac olmak üzere diğer Avrupa Birliği'ne dahil bazı ülke yetkililerinin
açıklamalarında görmekteyiz.
Onların Türkiye'ye gösterdikleri ilgi ve alakanın arkasında Türkiye'yi oyalamak
ve ekonomik olarak tam anlamı ile kontrol altında tutmak ve belli bir süreç
içersinde geçmişte ülkemiz üzerine oynadıkları oyunu tekrarlamak suretiyle
amaçlarına erişme düşüncesi vardır.
Bu bağlamda Sarkozy'nin "Avrupa, Avrupa ülkelerinden oluşur" sözcüğü esasında
Avrupa Birliği Anayasası'nın temel ilkesidir. Bu ilkenin değiştirilmesi
kanımızca pek mümkün görülmemektedir.
Güney Kıbrıs için öngörülen koşullar dikkate alındığında 1960'lı yıllara ve
1970'li yılların başlarına dönülerek Kıbrıs bütününde yaşanan olayların gözden
geçirilmesinde yarar vardır. Tek taraflı olarak yapılan katliama bütün Avrupa
ülkeleri seyirci kalmıştır. Türkiye, Kıbrıs için Barış Harekatı'nı düzenlerken
Kıbrıs bütününde yaşanan olaylar halen belleklerdedir.
Türkiye tarafından sunulan her türlü çözüm önerisine duyarsız kalan Avrupa
Birliği ülkeleri, Birleşmiş Milletler tarafından önerilen çözüme hayır diyen
Güney Kıbrıs yanında Türkiye'ye karşı tavır alırken, Türkiye'nin böyle bir
davranışı kabullenmesi mümkün müdür?
Müzakeresi dondurulacak konulara bakıldığında ortada bir kastın olduğu bu kasdın
da Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almama konusunda bahane üretmek olduğu net bir
biçimde görülmektedir.
"Malların serbest dolaşımı, yerleşme hakkı ve hizmet sunma özgürlüğü, mali
hizmetler, tarım, balıkçılık, ulaştırma politikası, gümrük birliği, dış
ilişkiler" konularını müzakereye (görüşmeye kapatmak) bir anlamda Türkiye'nin
ekonomik gelişmesini sağlayacak ve birlik ile ilişkilerini belli bir düzeye
getirecek bir sürecin kesintiye uğratılması demektir. Böyle bir uygulama ve daha
doğrusu olumsuz tavır geçmişte Avrupa Birliği'ne siyasi tavır alan ülkelere
karşı dahi alınmamıştır.
En azından siyasi politikaların oluşumunda var olması gereken nezaketi dahi yok
sayan bir zihniyetle Türkiye'ye karşı takınılan bu tavrın, dost kabul edilen bir
ülkenin Cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayının birbirini tamamlayan görüşleri
ile pekiştirilmesi tam anlamı ile ülkemiz açısından geleceğe yönelik bir
tehlikenin varlığını göstermektedir.
Ülkemizde öne sürülen bir görüşe göre ortaya çıkan bu durum önemli değildir.
Çünkü diğer konularda tarama ve müzakere süreci devam edecektir. Ayrıca Olli
Rehn, Türkiye'ye karşı ortaya çıkan darboğazın açılması yönünde yol gösterici
önerilerde bulunmuştur.
Bu görüşe itibar etmek de mümkün değildir. Avrupa Birliği geçmişte kendisine
siyasi açıdan farklı biçimde bakan ülkeleri hiçbir sorgulamaya tabi tutmadan
bünyesine alırken, kendisine her türlü desteği veren Türkiye'ye karşı ciddi ve
güvenilir bir biçimde yaklaşmayarak devamlı olarak zorluk çıkarmayı tercih
etmiştir.
Avrupa Birliği ülkeleri tarafından Türkiye'ye sürekli olarak vize konusunda
engelleyici davranan, TIR geçiş kotalarını artırmayan ve hatta kotaların
kullanımına zorluk çıkartan, Türk ihracatçısını bunaltan görüntüler
sergilenirken, Türkiye'nin tüm bu olumsuzluklara karşı devamlı dostane
davranışlarla çözüm arayışlarına yönelmesi bir anlamda birlik ülkelerini
duyarsızlığa ve ciddiyetsizliğe sürüklemiştir.
Türkiye olumsuzluklara karşı kesin tavır alamamaktadır. Örneğin Fransa'nın
takınmış olduğu olumsuz tavırlara karşı Türkiye etkili bir biçimde tavır
koyamamıştır. Soykırım yasası ile ilgili gelişmeler karşısında saman alevi gibi
parlayan tepkisel davranışımıza karşı bu sefer Jacques Chirac'ın "Ankara
Protokolü ihlal edildi" açıklaması yapılmıştır.
Yunan Başbakanı'nın yapmış olduğu konuya ilişkin açıklamaya göre de artık
"Türkiye, müzakerelerin Avrupa Birliği'nin koyduğu kurallara saygı konusundaki
ilerlemeye bağlı olduğunu anlamak zorundadır."
Türkiye siyasi nezaketin gereklerini yıllardır yapmaktadır. Ancak siyasi
nezaketsizlik ve duyarsızlık işlerine geldiği vakit dost dedikleri Türkiye'ye
karşı yapılmaktadır.
Gerçekte Türkiye'ye karşı alınan olumsuz tavrın arkasında yatan hazırlıkların
önderleri Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve Almanya Başbakanı Angela
Merkel"dir. Bir başka anlatımla sekiz konuda müzakereleri dondurma kararı bu
ikilinin ürünüdür.
Söz konusu gelişmeleri algılayabilmek için dönem başkanlığını yapan ve
geçtiğimiz günlerde ülkemizi de ziyaret eden Finlandiya Başbakanı Matti
Vanhanen'in bundan birkaç ay önce konuya ilişkin olarak yapmış olduğu bir
konuşmayı da hatırlamakta yarar vardır.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd. Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|