|
BİZE GÖRE
TOBB, işsizlik ve nedenleri
Veysi Seviğ - 09 Ocak 2007 Salı - Dünya
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) son yıllarda yaşanan ekonomik olayları
her yönü ile gözlemleyen ve yorumlayan, aşılması gereken darboğazları belirleyen
çalışmaları ile dikkatleri üzerinde toplayan ve gerçek anlamda ekonominin yükünü
üstlenenleri temsil eden bir kurumdur.
TOBB Üniversitesi bünyesinde Türkiye ekonomisi üzerine yapılan çalışmalara bu
bağlamda her geçen gün bir yenisi eklenmektedir.
Geçtiğimiz yılın son günlerinde Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri
Birliği'nde yapılan bir toplantıda Prof. Dr. Güven Sak'ın Türkiye ekonomisi
üzerindeki riskler ve bu risklerin algılanması ve aşılmasına yönelik önerilerle
ilgili sunumu, ülkemizin geleceği açısından ayrı bir önem arzetmektedir. Bu tür
çalışmaların yapılmasına ortam hazırlayan ve destekleyen TOBB Yönetim Kurulu
Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu, ekonomik açıdan iş aleminin yaşamakta olduğu
sorunları ve bu sorunların aşılmasına yönelik uyarı ve önerileri, izlenmesi
öngörülen ekonomi politikaları açısından yol gösterici niteliktedir.
Sayın Hisarcıklıoğlu'nun yapmış olduğu konuşmalarda devamlı olarak üzerinde
durduğu konu işsizliktir. Ülkemizde "2.5 milyon resmi işsiz, 2.5 milyon gayri
resmi işsiz var"dır. "Her yıl 700 bin genç piyasaya" girmektedir. 900 bin kişi
de köyden kente göçmektedir.
İşsizliğin yarattığı sorunlar giderek artmaktadır. İşi olmayan kesimin zaman
içersinde yaşamını sürdürebilmek için kriminal olaylara karışması kaçınılmaz
olmaktadır. Son yıllarda giderek artan gasp, soygun ve bu fiilere bağlı öldürme
olayları giderek artmaktadır.
İşsiz insana iş yaratmak zannedildiği kadar kolay değildir. İş aleminin kendi
işini büyütmesi, üretimini ve ticaret hacmini artırması en büyük ideali yani
beklentisidir. Ancak ülkemizde uygulanan ekonomi politikaları ve buna bağlı
vergi sistemi istihdamı cezalandırmakta, müteşebbisi ise vergi idaresinin ve
dairesinin adeta esiri haline getirmektedir.
Ülkemizde sınırlı sayıda mükellef grubu tüm vergileri toplamakla yükümlü
kılınmış olup, vergilerin büyük bir bölümü 2007 yılında yaklaşık yüzde 70'i
dolaylı vergilerden oluşmaktadır.
Yapılması öngörülen yasal değişikliklerle gelir vergisi uygulaması açısından
asgari geçim indirimi sistemine geçilmektedir. Ancak buna rağmen ücretler
üzerinde olan diğer kamu payları dikkate alındığında yine de istihdam maliyeti
ülkemizde yüksektir.
Ayrıca kıdem tazminatının işveren üzerinde bırakılması istihdamı olumsuz
etkileyen bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir türlü oluşturulamayan
"Kıdem Tazminatı Fonu" nedeniyle bir yandan çalışanların mağdur olması söz
konusu olmakta, diğer yandan "kıdem tazminatı" nedeniyle ortaya çıkan
uyuşmazlıklar yargıyı adeta boğmakta ve işvereni de zor durumda bırakmaktadır.
Ülkemizde, uygulanan vergi politikası müteşebbisi zor durumda bırakmaktadır.
Çünkü özellikle gelir vergisi uygulaması artık bir stopaj yani tevkifat
uygulaması haline dönüşmüştür. Stopajı yani tevkifatı yapacak olan ödemeyi yapan
kişi veya kurumdur. Bu uygulamaya göre bir iş sahibinin ticari amaçlı kullandığı
iş yerinin kirasını, yanında çalıştırdığı kişinin ücretini öderken veyahut da
bir serbest meslek erbabından işi gereği hizmet alan iş sahibi ödemeyi yaparken
vergi kesmek ve kestiği bu tür vergileri ertesi ayın yirminci günü akşamına
kadar bağlı bulunduğu vergi dairesine bildirmek ve 26. günü akşamına kadar da
ödemek zorundadır.
Uygulamada kendisine yapılan ödemelerden vergi kesilenler, konunun çoğu kez
vergi yönü ile ilgilenmemektedirler. Sadece ellerine geçecek net miktarla
ilgilenmektedirler.
Bu durumda yük, yapmış olduğu ödemelerden vergi kesenlerin üzerinde kalmaktadır.
Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içersindeki payının artması özellikle
ticari yaşamda kayıtdışılığı özendirmektedir. Ülkemizdeki dolaylı vergi
çeşitliliği bir yandan iç üretimi tehdit ederken, diğer yandan sınır
komşularımızdan ülkemize yönelik olarak kaçak mal girişini de her geçen gün
artırmaktadır.
Oysa ülkemizde vergilendirme sistemimizde yapılacak değişikle dolaysız
vergilerin daha verimli hale getirilmesi mümkündür. Bunun için kişilerin kendi
gelirleri için beyanname vermeye özendirilmesi gerekmektedir.
Herkes yapmış olduğu harcamayı beyan edeceği gelirden indirebilirse, daha
doğrusu kendisine böyle bir hak tanınırsa, bu takdirde kişilerin hem belge
toplaması artacak ve hem de toplam gelirinden tüm giderlerini indirebildiği için
beyanname verme istek ve arzusu gelişecektir.
Ülkemizdeki vergi sistemine göre örneğin gelir vergisine tabi bir kişi elde
ettiği ticari kazancından kendi sağlığı için yapmış olduğu harcamaları
indirebilme hakkı bile sınırlı tutulmuştur.
Böylesine bir uygulamada mükellef olmak zorlaşmaktadır. Bu nedenle ülkemizde
mükellef sayısında beklenen artış olmamaktadır.
Çalışma çağına gelen nüfus artışına bağlı mükellef sayısı artışı olmadığı gibi
son yıllarda belirgin bir biçimde mükellefiyetten kaçış başlamış bulunmaktadır.
Ülkemizde kendi işini kurmak isteyenlerin özellikle vergisel açıdan belli bir
süre korunması gerekmektedir. Günümüzde birçok Avrupa Birliği ülkesinde yeni iş
yeri açanlar belli bir süre dolaysız vergilerden bağışık tutulmaktadır.
Dolaylı vergilerin ekonomi üzerinde yaratmış bulunduğu baskı mükellefleri ve
işletmelerin finansman kaynaklarını olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizdeki kredi maliyetleri dikkate alındığında yaşanan ekonomik zorluklar
karşısında mükelleflerin özellikle vergi ödemede katlandıkları fedakarlığı
ayrıca değerlendirmek ve buna göre rahatlatıcı ve vergi gelirlerini artırıcı
yeni vergi politikalarına yönelmek kanımızca artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Günümüzde vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 25'i ithalat aşamasında
alınmaktadır. Bu nedenle ithalat arttıkça vergi gelirleri de artmaktadır.
Dolayısıyla bir anlamda bütçe dengemizdeki olumlu gelişmeyi son yıllarda artan
ithalat hacmimize borçlu olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu durum ülkemiz açısından
ayrı bir risk unsurudur.
Gerçekte Sayın Hisarcıklıoğlu'nun da ifade ettiği gibi ülkemizin en önemli
konusu şu anda "geçim"dir. Bu nedenle 2007 yılında iç siyasi çekişmeler yerine,
toplumsal refah düzeyimizin gerçek anlamda üretim ve iş hacmi artışına
bağlanacak şekilde yeniden yapılanmaya yönelik çalışmalara ağırlık verilmesi
gerekmektedir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd. Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|