|
Şirket ortağı borcunu ödemezse ceza kesme
yetkisi bilirkişide
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz - 06 Haziran
2007 Çarşamba - Referans
Şirket ortağına borç vermek için kurum kredi çekebilir. Bu kredinin ortağa
yansıtılan bölümünün faizi ise şirketin ortak hesabına borç olarak kaydedilir.
Ancak kredinin ortak hesapta ne kadar kaldığı ve maliyetinin hesabını ancak
bilirkişi yapabilir.
SORU: Şirketimiz ortaklarından birisinin acil ihtiyacı dolayısıyla ortaya
çıkan giderlerini karşılamak amacıyla borçlandırılması nedeniyle, yapılan vergi
incelemeleri sırasında bankadan alınan kredilerin bir kısmının ortak için olduğu
dikkate alınarak, bankaya ödenen faizlerin bir bölümü, şirketi temsile yetkili
bulunan genel müdürümüzün imzası ile dönem kazancına eklenerek cezalı tarhiyata
muhatap olduk.
Yapılan hesaplamalarda ve ortak cari hesabına intikal eden borç kalemleri
arasında uyumsuzluk olmasına rağmen, inceleme elemanı mevcut değerlendirmeyi
kendi görüşü doğrultusunda yapmıştır. Söz konusu tarhiyatla ilgili olarak
mahkemeye başvurmuş bulunuyoruz.
Hakkımızda yapılan cezalı tarhiyat işleminin doğruluğu konusunda tereddüde
düştük.
YANIT: Bilindiği üzere Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinde indirilecek
giderler, 41. maddesinde ise gider kabul edilmeyen ödemeler sayılmak suretiyle
belli edilmiştir. Dönem kazancının belirlenmesi aşamasında indirim konusu olan
giderlerin mutlak suretle ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile
ilgili olması gerekmektedir. Dolayısıyla yapılan giderlerin kazancın elde
edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili ve illiyet bağının olması zorunludur.
Diğer yandan banka ve finans kurumlarından alınan kredilerin ticari kazancın
elde edilmesi ve idame ettirilmesi için kullanılması halinde söz konusu kredi
için ödenen faizlerin giderleştirilmesi mümkündür.
Ortağa kurum bünyesinden verilen borçlara karşılık, kurumun almış olduğu
krediden ortağa yansıtılan kısma ait faizin ortak hesabına borç kaydedilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda bankaya ödenen kredi faizi, gider vergisi ve fon
paylarının, kurum kayıtlarında giderleştirilmesine karşılık ortak tarafından
kullanılan kısma isabet eden kredi maliyetinin de aynen ilgili ortağın hesabına
borç olarak kaydedilmesi gerekmektedir.
Ancak, söz konusu kredi maliyetini oluşturan kalemlerin ve kredinin ne kadar
süre ortak hesabında izlendiğinin ve bu hesabın kapatılış biçimi dikkate
alınarak hesaplanacak faiz ve buna bağlı maliyetlerin oluşumunda ortaya çıkması
muhtemel duraksamaların giderilmesi bilirkişi incelemesi ile mümkün
olabilmektedir. Bu konuda “Banka ve finans kurumlarından alınan kredilerin ne
kadarının şirket faaliyetinde, ne kadarının ortağa kullandırıldığı, kredilere
isabet eden faiz ve benzeri giderlerin nasıl giderleştirildiği ancak bilirkişi
incelemesi ile tespit edilebileceğinden sadece şirket yetkilisinin ifadesine
dayanılarak tarhiyat yapılması doğru değildir.
Yargıya intikal eden bir uyuşmazlıkta oluşan karara göre de “Banka ve finans
kurumlarından alınan kredilerin ne kadarının şirket faaliyetinde ne kadarının
ortağa kullandırıldığı, kredilere isabet eden faiz ve kur farklarının gider
kaydının ne şekilde yapıldığı ancak defter ve belgeler üzerinde yaptırılacak
bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğinden, sadece şirket yetkilisinin
ifadesine dayanılarak yapılan... tarhiyatta isabet bulunmamıştır.” (Danıştay 4.
Daire Esas No: 2005/1004, Karar No: 2005/2046) (V. Seviğ)
YARGI KARARI İLE İADEDE FAİZ
SORU: İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan tahakkukun yargı
kararı ile kaldırılması halinde fazladan ödenen miktarın faizi ile iadesi
gerekmekteyken bize ödeme, faiz hesaplanmadan yapılmıştır. Oysa bizden ihtirazi
kayıtla ilgili miktar üzerinden hesaplanarak haksız yere alınmış, buna karşılık
iadesi faizsiz olarak yapılmıştır.
YANIT: Vergi Usul Yasası’nın 112. maddesinin 4. fıkrası hükmü gereği
olarak yersiz olarak tahsil edilen veya vergi yasaları uyarınca iadesi gereken
vergilerin ilgili mevzuatı gereğince, mükellef tarafından tamamlanması gereken
bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi
halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin
mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre aynı dönemde Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Yasası hükümlerine göre belirlenen tecil faizi
oranında hesaplanan faizin aynı yasanın 120. maddesi hükmü çerçevesinde ret ve
iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödeneceği hükmüne yer verilmiştir.
Yasal düzenleme gereği olarak mükelleflere faiz ödemesi ancak tereddüt edilmeyen
açık ve mutlak bir vergi hatasından dolayı, düzeltme fişi ile iade edilen
vergiler için mümkün olup, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine
tahakkuk edip, dava konusu yapılan vergilerin vergi mahkemesince iade edilmesine
karar verilmesi halinde uygulanması mümkün değildir.
Konuya ilişkin olarak oluşan bir yargı kararına göre de “İhtirazi kayıtla
verilen beyanname üzerinden yapılan tahakkukun kaldırılması halinde faize”
hükmedilemez. (Danıştay 4. Dairesi E. No: 2005/410, K. No: 2006/1277. Söz konusu
karar için bakınız Süryay Yayınları Danıştay Kararları, 2007/1) (V. Seviğ)
AFTAN YARARLANAMAMA
SORU: Bize yanlış bilgi verilmesi nedeniyle 4811 sayılı af kanunu
uyarınca aftan yararlanmak istememize rağmen, borcumuzun eksik gösterilmesi
nedeniyle bu kanundan yararlandırılmadık. Vergi idaresi bütün varlıklarımıza
haciz koydu ve sattı. Elimizde hiçbir şey kalmadı. Ancak yaşamak için ticaret
yapmak zorundayız.
Bunun için dükkânda az mal bulunduruyoruz. Ayrıca bankalarda hesap
açtırmadığımız için POST makinesini bile kiralamak suretiyle kullanıyoruz.
Durumu bizim gibi olanlara idare destek vermez mi? Bize bir çıkış yolu
gösterilemez mi?
YANIT: Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa’nın 75. maddesi uyarınca
yapılan takip sonunda; borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların
satış bedeli borcu karşılamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır.
Bu durumda aciz halindeki borçlu hakkında teminat ve faiz aranmaksızın mevcut
borcu tecil edilir.
Dolayısıyla yapılacak tespit sırasında borçlu konumunda olanların mevcut vergi
borcunu karşılayacak malvarlığı bulunmazsa bu takdirde vergi borcunun ödenmesi
ertelenmektedir.
İdare bu nedenle öncelikle borçlunun ekonomik gücünü ve varlıklarını öncelikle
belirlemek ve bilahare karşılaştığı duruma göre borçlu hakkında işlem yapma
olanağına sahiptir.
Ancak borçlunun mevcut varlıkları eğer söz konusu borcunu karşılayabilecek
miktarda değilse bu takdirde ödenmesini ileri bir tarihe almak suretiyle
borçluya belli bir olanak sağlanabilir.
Borçlunun aciz halinin belirlenmesi durumunda ertelenen borç için teminat
istenmediği gibi faiz de hesaplanmamaktadır.
Borçlunun mevcut borcunu ödeyebilir hale gelmesi durumunda borçlu bu durumu
ilgili alacaklı vergi dairesine bildirmek zorundadır. Buna paralel olarak da
vergi idaresi borçlunun durumundaki değişikliği izlemek suretiyle tecil edilmiş
bulunan alacağın tahsiline yönelik işlem yapabilir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
KESİLEN VERGİLERİN MAHSUBU
Danıştay 4. Dairesi, E: 2003/1478 K: 2004/555, T: 22.3.2004
Ortaklar, yıl içinde kesinti yoluyla ödedikleri vergilerden hesaplanan yıllık
Gelir Vergisi'nin mahsup edilmesinden sonra kendilerine iadeleri gereken
verginin, ortağı oldukları adi ortaklığın Gelir (stopaj) Vergisi ve KDV
borçlarına mahsubunu talep etmişlerse de yasal düzenlemeye göre mahsup işleminin
iade hakkı bulunan mükelleflerin kendi borçlarına yapılabilecek olması ve ayrı
bir mükellefiyet kaydı bulunan adi ortaklığın vergi borçlarına mahsubuna olanak
olmaması sebebiyle mahsup isteminin reddi yoluyla tesis edilen işlemde hukuka
aykırılık yoktur.
Danıştay 4. Dairesi 2003/1348 K: 2004/309, T: 23.2.2004
2000 yılı Kurumlar Vergisi borcundan mahsup edemediği tevkif yoluyla ödenen
vergilerini 2001/4. ayına ilişkin muhtasar beyannamesi ile birlikte mahsup
dilekçesi veren davacı hakkında, mahsubun düzeltme fişiyle yapılması gerektiği
gerekçesi ile yapılan tarhiyat; yükümlü tarafından Gelir(stopaj) Vergisi'nin
zamanında tahakkuk ettirilmiş olması, beyannamede yer alan vergi alacağının
mahsubunun vergi tahakkukunu değil ödenmesi gereken safhayı ilgilendirmesi ve
dolayısıyla eksik bir tahakkuktan bahsedilemeyecek olmasından ötürü yasal
değildir.
Danıştay 7. Dairesi E: 2001/118, K: 2001/1308, T: 16.4.2001
2000 Nisan dönemine ait KDV’nin, 1999 yılına ait Gelir Vergisi beyannamesinde
tahakkuk eden Gelir Vergisi'nin aynı yıl stopaj suretiyle ödenen vergi ve fon
tutarından düşük çıkması nedeniyle ortaya çıkan vergi alacağından mahsubu
talebinde bulunan davacı adına, tevkif yoluyla kesilen ve iade hakkı doğuran
vergilerin vergi dairesine yatırıldığına dair belge ibraz edilmediğinden bahisle
talebi reddedilerek ödeme emri düzenlenmiştir. Ancak Devlet Harcama
Yönetmeliği’nin 52. maddesinin 2/a, b fıkraları ile 169 seri no'lu Gelir Vergisi
Genel Tebliği’nin A/1 bölümündeki düzenlemelere göre ücret ve serbest meslek
kazancı ödemelerine yönelik ret ve iadelerde tahakkuk yeterli bulunarak vergi
sorumlularının vergiyi ödediklerine dair belge aranmadığından, bu bağlamda
davacı tarafından 1999 yılı Gelir Vergisi beyannamesi ekinde sunulan kesintiyi
yapanların adı-soyadı ile bağlı olduğu vergi dairelerinin, vergi hesap
numaralarının ve kesinti miktarlarının liste halinde yer aldığı bilgilerin,
mahsup yoluyla ret ve iadesi istenen vergilerin tahakkukunu belgelemeye yeterli
olması ve vergi dairesinin bu bilgilerle tahakkuk işlemine her zaman
ulaşabilecek olmasından dolayı düzenlenen ödeme emrinin iptali gerekmektedir.
Danıştay 4. Dairesi E: 1999/5539, K: 2000/4674, T: 8.11.2000
KDV iade alacağı için Gelir (stopaj) Vergisi borçlarına mahsup talebinde bulunan
mükellef şirket hakkında, emtia alışlarına ilişkin bir kısım faturaların sahte
ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğundan bahisle mahsup talebi
reddedilerek ödeme emri düzenlenmişse de gerek Devlet Harcama Belgeleri
Yönetmeliği'nin 52/3/c maddesi ve 70 sayılı KDV Genel Tebliği’nin 6 no’lu
bölümündeki “...sorumlu sıfatıyla vergi dairesine nakden veya hesaben KDV
ödeyenlerin bu işlemlerle ilgili iade ve mahsup talepleri, haklarında olumsuz
rapor bulunan mükelleflerden mal ve hizmet alışları olsa dahi genel esaslara
göre yerine getirileceği, bu hususların henüz kesinleşmemiş işlemlere de
uygulanacağı...” şeklindeki düzenlemelere göre gerekse mükellef ile mal aldığı
firmalar hakkında sahte veya yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı yolunda
herhangi bir inceleme raporu olmadığından ve mal alımı yapılan şirket hakkında
varsayıma dayanan sahte fatura düzenlediği iddiası somut delille ortaya konmamış
olduğundan, mükellef şirketin mahsup talebi yerine getirilmeyerek düzenlenen
ödeme emrinde yasal isabet yoktur.
ÖZELGELERDE
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 13.3.2007 tarih ve 4455 sayılı özelgesi:
Şirket çalışanının yurtdışı hizmet borçlanması kapsamında Sosyal Sigortalar
Kurumu'na yaptığı prim ödemelerinin, 111 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde
belirlenen usul doğrultusunda, ödemenin yapıldığı aya ait Gelir Vergisi
matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması, primlerin toptan ödenmesi
halinde ise ödeme yapılan tutara ulaşıncaya kadar bu miktarın ücretinin vergiye
tabi tutarından indirim konusu edilmesi mümkündür.
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 8.3.2007 tarih ve 4183 sayılı özelgesi:
Ücretlinin eşi için Sosyal Sigortalar Kurumu'na ödediği primlerin ücretin safi
değerinin tespitinde indirim konusu edilmesi mümkün değildir. Ayrıca, ücretlinin
şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık,
işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahsi sigorta poliçeleri için hizmet
erbabı tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı
paylarının, kanunda belirtilen oranlarda ücretin matrahının hesabında indirim
konusu yapılması mümkünse de bu indirimden yararlanabilmek için ilgili sigorta
veya emeklilik sözleşmelerinin Türkiye’de mukim ve merkezi Türkiye’de bulunan
bir sigorta şirketi ile akdedilmiş olması gerekir. Bu şartları haiz olmayan
vakıf sandığına yapılan isteğe bağlı sigortalılık prim ödemelerinin ücretin safi
değerinin tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir.
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 19.2.2007 tarih ve 2900 sayılı
özelgesi:
Kurumun ücretli çalışanının, kurumda çalışmaya başlamadan önceki yıllardaki
faaliyetleri nedeniyle geçmişe yönelik olarak Bağ-Kur’a yapmakta olduğu prim
ödemelerinin, ücretin safi tutarının tespitinde indirim konusu edilmesi mümkün
değildir.
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 14.2.2007 tarih ve 2445 sayılı
özelgesi:
Serbest meslek faaliyet dışında mahkemelere yapılan bilirkişilik faaliyetinden
elde edilen gelirin, ücret olarak değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca, bu
ödemelerin tahakkuk işleminin tek vezneden yapılmış olması halinde bir tek
işveren, farklı veznelerden tahakkuk işleminin yapılması halinde ise birden
fazla işverenden elde edilen ücret olarak kabul edilmesi gerekir.
5. Adana Vergi Dairesi’nin 8.3.2007 tarih ve 681 sayılı özelgesi:
Gelir Vergisi beyanına dahil edilecek ücret gelirlerinin döviz cinsinden elde
ediliyor olması halinde, işveren tarafından düzenlenen bordroda yer alan yabancı
para tutarının ödeme gününün borsa rayiciyle Türk parasına çevrilmek suretiyle
hesaplanması gerekir. Ödemeye ilişkin bordro örneklerinin Gelir Vergisi
beyannamesine eklenmesi gerekmemekle beraber, bu belgelerin beş yıl süre ile
muhafaza edilmesi gerekir.
6. Adana Vergi Dairesi’nin 13.10.2006 tarih ve 2835 sayılı özelgesi:
İşyerinde ortak olmaksızın çalıştırılan kardeşe hizmetleri karşılığında, ticari
faaliyette elde edilecek kârdan yüzde verilmesi halinde, bu ödeme de ücret
olarak kabul edilecektir. Ayrıca bu ödemenin ücret bordrosunda gösterilerek
tevkifata konu edilmesi ve muhtasar beyanname ile beyan edilip ödenmesi gerekir.
7. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 9.12.2006 tarih ve 3322 sayılı özelgesi:
Bakmakla yükümlü olunan, ancak 18.6.2006 tarihi itibariyle on sekiz yaşını
doldurmuş bulunan çocuğun (üniversitede okuyor olsa bile), GVK’nın 63/3.
maddesinde geçen küçük çocuk tabiri içerisinde değerlendirilemeyeceğinden, çocuk
adına 18.6.2006 tarihinden sonra ödenen bireysel emeklilik katkı paylarının
Gelir Vergisi matrahının hesaplanmasında indirim konusu yapılması mümkün
değildir.
8. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 19.2.2007 tarih ve 2292
sayılı özelgesi:
Şirket çalışanının katıldığı yurtiçindeki bir yüksek lisans programına ilişkin
ödemelerinin, şirket tarafından karşılanan kısmının, ücret olarak
vergilendirilmesi gerekir.
YENİ YAYINLAR
Bugünkü kitap tanıtımı köşemizde, Balıkesir Üniversitesi Bandırma İİBF Maliye
Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Arslan tarafından kaleme alınmış bulunan “Vergi
Hukukunda Zamanaşımı” adlı kitabı duyurmak istiyoruz. Her ne kadar kitabın
başlığı içeriğini anlatıyorsa da biraz daraltarak anlatıyor. Çünkü kitapta,
vergi hukukunun dışındaki hukuk dalları da incelenerek konu geniş kapsamlı
değerlendirilmiş. Bize göre başlığı Mali Hukukta Zamanaşımı olması gereken
kitapta işlenen konular sırasıyla vergi hukukunda süreler, zamanaşımı ve hak
düşürücü süreler, zamanaşımı hükümlerinin zaman bakımından uygulanması, Vergi
Usul Kanunu'nda zamanaşımı, tarh zamanaşımı, ceza kesmede zamanaşımı, vergi
hatalarını düzeltme zamanaşımı, 6183 sayılı AATUH Kanunu'nda zamanaşımı, tahsil
zamanaşımı, gümrük vergilerinde ve cezalarında zamanaşımı, Kabahatler Kanunu'na
göre idari para cezalarının uygulanması ve tahsil zamanaşımı, İcra ve İflas
Kanunu'nda zamanaşımı, iş hukukunda zamanaşımı, Türk Ticaret Kanunu'nda
zamanaşımı, Kooperatifler Kanunu'nda zamanaşımı, Bankalar Kanunu'nda zamanaşımı
şeklinde sayılabilir. Monografik eser olarak önemli bir boşluğun bulunduğu bir
alanda yazılmış bu kitabı edinmek isteyenler yayımcı kuruluş olan Yaklaşım
Yayınları'na (0312 439 43 43 yaklasim@yaklasim.com.tr) başvurabilirler.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd. Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|