|
Vergi cezasına itiraz mali tatile rastlasa
da süre işlemeyecek
Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz 27 Haziran 2007
Çarşamba - Referans
Vergi cezası bildiriminden itibaren itiraz için 30 günlük dava açma süresi mali
tatil boyunca işlemeyecek. Dava süresi mali tatil sonrasından itibaren geçerli
olacak ve bu gün Adli Tatil ile çakışırsa süre yine uzayacak.
SORU: İçinde bulunduğumuz 2007 yılından itibaren ülkemizde "Mali Tatil"
uygulaması başlamıştır. Mali tatil süresince dava açma hakkının kullanılması da
uzatılmış oluyor mu?
Örneğin dava açma süresi 6 Temmuz’da dolan bir olayda, bu süre mali tatile denk
gelmesi nedeniyle mali tatil süresi sonuna uzamış sayılacak mı?
Mali tatil böyle bir durumda vergi mahkemelerinde dava açma süresi açısından
da geçerli oluyor mu?
YANIT: "Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkındaki 5604 Sayılı Yasa"nın birinci
maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca “... vergiyle ilgili işlemlere ilişkin
dava açma süreleri mali tatil süresince” işlemeyecektir.
Bilindiği üzere ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı
yükümlülerin dava açma süresi, tarhiyata ilişkin vergi/ceza ihbarnamesinin
tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür.
Dava açma süresinin mali tatile rastlaması halinde süre, mali tatil süresince
işlemeyecek, bu bağlamda mali tatil nedeniyle uzayan dava açma süresinin son
gününün İdari Yargılama Usulü Yasası uyarınca çalışmaya ara verme süresine
rastlaması durumunda ise dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin (Adli Tatil)
sona erdiği günü izleyen günden itibaren yedi gün uzayacaktır.
Örneğin yapılan tarhiyat sonucunda düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin 19
Haziran 2007 tarihinde mükellefe tebliğ edilmesi durumunda, söz konusu tarhiyata
karşı dava açma süresi 19 Temmuz 2007 tarihinde sona erecektir. Ancak 2007 yılı
için mali tatil 3 Temmuz 2007 tarihinde başladığından, söz konusu sürenin mali
tatile rastlayan 17 günü işlemeyecek ve dava açma süresi mali tatilin sona
erdiği tarihten itibaren 17 gün uzamak suretiyle 6 Ağustos 2007 tarihinde sona
erecektir. Ancak 6 Ağustos 2007 tarihinin İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca
çalışmaya ara verme süresine rastlaması nedeniyle dava açma süresi, çalışmaya
ara vermenin sona erdiği günü yani 5 Eylül 2007 tarihini izleyen günden itibaren
yedi gün uzamış sayılacak ve söz konusu sürenin son günü 12 Eylül 2007 tarihi
olacaktır.
İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 61. maddesi uyarınca “Bölge İdare Mahkemeleri,
idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri her yıl ağustosun birinden eylülün beşine
kadar çalışmaya arar verirler.” Ancak yasal düzenleme gereği olarak, yargı
çevresine dahil olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında
kalan idare ve vergi mahkemeleri çalışmaya ara vermeden yararlanamazlar. (V.
Seviğ)
EVDE İMALATIN VERGİSİ
SORU: Gıda sektöründe faaliyet gösteren bir kuruluşuz. Bu nedenle güzel
ülkemizin bir köyünde bazı ailelere hijyen kuralları devamlı denetlenmek
suretiyle ev yapımı erişte ve tarhana imal ettirmekteyiz.
Tamamen denetimimiz altında üretilen bu malları satın alırken gider pusulası
düzenlemekte olup, yapılan ödemeler üzerinden Gelir Vergisi stopajı yapmaktayız.
Yapmış olduğuz bu işlemler doğru mudur?
YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 9. maddesinin (6) numaralı bendi hükmü
gereği olarak “evlerde kullanılan dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri
makine ve aletler hariç olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışardan
işçi almamak şartıyla; oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf,
çorap, halı, kilim, dokuma mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örgü,
dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hazır sepet, süpürge, paspas,
fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk, işleme tığ örgü işleri, ip ve urganları,
tarhana, erişte mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın satanlar” esnaf
muaflığından yararlanmaktadırlar.
Söz konusu ürünlerin, pazar takibi suretiyle satılması ile ticari, zirai veya
mesleki faaliyetleri dolayısıyla Gelir veya Kurumlar Vergisi mükellefi olanların
düzenledikleri hariç olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması muaflıktan
faydalanmaya engel teşkil etmemektedir.
Ayrıca muafiyet kapsamındaki ürünler, yukarıda sayılanlarla sınırlı olmayıp bu
ürünlere benzerlik gösteren ürünleri aynı koşullarla üretip satanlar da esnaf
muaflığından yararlanabilmektedirler.
Ancak esnaf muaflığından yararlananlara yapılan ödemeler, ödemeyi yapanların
hukuki durumları dikkate alınarak Gelir Vergisi tevkifatına tabi tutulmaktadır.
Örneğin esnaf muaflığından yararlananlardan mal ve hizmet satın alan ticaret
şirketleri, gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek
erbabının yapacağı bu tür ödemeler Gelir Vergisi Yasası’nın 94. maddesinin 13
numaralı bendi uyarınca Gelir Vergisi tevkifatına tabi tutulacaktır. (V. Seviğ)
İRSALİYELİ FATURA
SORU: Toptan oyuncak ve çocuk süs eşyası pazarlaması ve satışı ile uğraşan
bir firmayız. Bu nedenle irsaliyeli fatura kullanıyoruz. Ancak zaman zaman kargo
yoluyla da mal gönderebiliyoruz. Böyle bir durumda ayrıca sevk irsaliyesi
düzenlemek zorunda mıyız?
YANIT: Konuya ilişkin olarak 232 sıra numaralı Vergi Usul Yasası Genel Tebliği
ile yapılan açıklama ve yönlendirme uyarınca “Mükellefler, faaliyetleri ile
ilgili olarak irsaliyeli fatura kullanmalarının yanı sıra bundan böyle fatura ve
sevk irsaliyesini ayrı ayrı da kullanabileceklerdir.
Satılan malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya
taşıttırıldığı hallerde, satıcı tarafından irsaliyeli fatura düzenlenebileceği
gibi ayrı ayrı fatura ve sevk irsaliyesi de düzenlenebilecektir. İrsaliyeli
fatura düzenlenmesi halinde ayrıca sevk irsaliyesi aranmayacaktır.”
Buna göre toptan pazarlama ve satışı yapılan ürünlerin kargo aracılığı ile
gönderilmesi halinde irsaliyeli fatura düzenlenmesi halinde ayrıca bir sevk
irsaliyesinin düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.
Ancak, sevk irsaliyesi düzenlemek suretiyle şehir dışına yapılacak mal
sevkıyatında yedi gün içinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir. Bu durumda
irsaliyeli fatura düzenlenmesine gerek yoktur. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
GECİKME FAİZİ
Danıştay 4. Dairesi E: 2004/912 K: 2005/223 T: 15.02.2005
Geçici vergi beyannamesini kanuni süresinde veren, süre geçtikten sonra ek
olarak verdiği düzeltme beyannamesinde gösterdiği matrah üzerinden re’sen
tarhiyata tabi tutulan davacı hakkında, ilgili bulunduğu döneme ilişkin olarak
normal vade tarihinden itibaren hesaplanan gecikme faizi, geçici verginin yasal
beyanname verme süresinden sonra tahakkuk ettirilmesi nedeniyle yasaldır.
Danıştay 7. Dairesi E: 2001/1208 K: 2005/239 T: 24.2.2005
Olayda davacının ihtirazi kaydı, davalı idarece benzer davalarda istikrarlı
biçimde verilen Danıştay kararlarının aksine kabul edilmemiş, yapılan tahakkuk
işleminin kanuna aykırılığı, yerel mahkemenin vergi aslının iptaline ilişkin
hüküm fıkrasıyla kesinlik kazanmış ancak davacı kurumun yasal faiz istemi
reddedilmiştir. Oysa ki, Danıştay’ın süregelen içtihadına göre idarenin hukuka
aykırı işlem ve eylemlerinden doğan zararların idare tarafından kusurlu
sorumluluk esasına göre tazmin edilecek olması, hizmet kusuru oluşturacak
vergilendirme işlemlerinden vergi mükellefleri için doğan zararın, işlemi yapan
vergi dairesince karşılanmasının anayasa ve hukuk devleti ilkesinin gereği
olması ve VUK 112. maddesine uyarınca gecikme faizi ile ilgili dönemlerde
miktarı belirlenen zararın, hukuka aykırı tahsilatlarda aynen mükellef için de
söz konusu olması sebepleriyle mükellefe faiz ödenmesi gerekmekte olup,
hükmolunacak faiz oranının verginin tahsil edildiği tarih ile karar tarihi
arasındaki süre için VUK 112. maddesi uyarınca belirlenen gecikme faizi oranına
eşit olması anayasanın eşitlik ve adalet ilkeleri gereğidir.
Danıştay 4. Dairesi E: 2003/980 K: 2004/501 T: 17.3.2004
Davacının, geçici vergi beyannamesinde eksik beyan edilen matrah için verdiği
düzeltme beyannamesi üzerine gecikme faizi hesaplanmışsa da VUK 112. maddesi,
gecikme faizinin uygulanabileceği vergilerin, yükümlüler adına ikmalen, re’sen
veya idarece tarh edilmiş vergiler olduğunu hükme bağladığından, davacının
düzeltme hükümleri uyarınca verdiği beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen
vergilere gecikme faizi uygulanamaz.
Danıştay 7. Dairesi E: 2000/5601 K: 2002/3486 T: 7.11.2002
Vergi Usul Kanunu'nun 341. maddesinde, şahsi ve medeni haller veya aile durumu
hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair suretlerle verginin noksan
tahakkuk ettirilmesi veya haksız yere geri verilmesine sebebiyet verilmesi vergi
ziyaı hükmünde kabul edilmiştir. Alınan Katma Değer Vergisi iadesinin haksızlığı
defter, kayıt ve belgelere dayanılarak tespit edilmiş olan davacı şirket
hakkında, bu tespite dayanılarak haksız alınmak suretiyle zıyaına neden olunan
vergi miktarının düzeltme fişi ile hesaplanması işlemi, ikmalen tarhiyat olarak
kabul edileceğinden, VUK’nın 112. maddesi uyarınca hesaplanan gecikme faizinde
yasaya aykırılık yoktur.
ÖZELGELERDE
KURUMLAR VERGİSİ İSTİSNALARI
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 9.5.2007 tarih ve 9661 sayılı özelgesi:
“Şirketin yat limanı işi ile ilgili olarak yurtdışında verdiği proje ve teknik
danışmanlık hizmetlerinden elde ettiği döviz kazancı, söz konusu işin işyeri
veya daimi temsilci vasıtasıyla yapılması halinde Kurumlar Vergisi istinasından
yararlanması mümkündür. Bu hizmetlerin işyeri veya daimi temsilci
bulundurulmaksızın yapılması halinde ise bu hizmetin yine KVK’nın ilgili tebliğ
düzenlemesi gereğince hizmet ihracatı olarak değerlendirilmesi gerekir.”
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 30.5.2007 tarih ve 11043 sayılı
özelgesi:
“5520 sayılı KVK’nın 5/1-e maddesi düzenlemesi uyarınca söz konusu maddede
öngörülen diğer koşullarında yerine getirilmesi şartıyla kurumların en az iki
tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların, iştirak hisselerinin,
kurucu senetlerin, intifa senetlerinin ve rüçhan haklarının satışından doğan
kazançların %75’lik kısmının Kurumlar Vergisi'nden istisna olduğu hükme
bağlanmıştır. Taşınmazların satışından elde edilen kazancın istisna kapsamında
nitelendirilebilmesi için ise söz konusu taşınmazın Türk Medeni Kanunu'nun
705'inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olması
gerekmektedir. Bununla beraber, fiiliyatta cins tashihinin söz konusu olduğu
hallerde, tapuya tescilin yapılması çeşitli nedenlerle gecikebilmektedir. Bu
gibi durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle bulunup
bulunmadığının tespitinde, işletmede iki yıldan fazla süreyle sahip olunarak
fiilen kullanıldığının, yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi tespiti veya resmi
kurum kayıtlarından birisi ile tevsiki mümkündür. Ayrıca, daha öncesinde farklı
tarihlerde satın alınan parsellerin, daha sonrasında bir kısmının kamuya terk
edilerek birleştirilmesi sonrasında oluşan tek parselin satışının istisna
kapsamında olup olmadığının tespitinde, satışa konu taşınmazların iki tam yıl
aktifte yer alma koşulunun her bir parsel için ayrı ayrı aranması gerekir.”
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 2.5.2007 tarih ve 8964 sayılı
özelgesi:
“5520 sayılı kurumların; tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine
katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançları (Fonların katılma belgeleri ile
yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç) ve
tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu
senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kazançları vergiden
istisnadır. Bu maddedeki düzenleme kurumlarca, yalnızca tam mükellefiyete tabi
kurumların sermayelerine iştirak edilmesi suretiyle elde edilen kâr paylarını
kapsamaktadır. Kâr payını elde eden kurumun ise tam veya dar mükellef olmasının
istisnanın uygulamasında bir önemi bulunmamaktadır. Bu açıklamalar gereğince,
tam mükellef kurum statüsünde olan (...) Serbest Bölgesi Kurucu ve İşleticisi
AŞ’den elde edilen iştirak kazancı Kurumlar Vergisi'nden istisna olacaktır.”
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 30.4.2007 tarih ve 8725 sayılı
özelgesi:
“5520 sayılı kanunda kurumların, kanuni ve iş merkezi Türkiye’de bulunmayan
anonim ve limited şirket niteliğindeki iştiraklerinden elde ettikleri
kazançları, söz konusu bentte belirtilen bütün şartları taşımaları koşulu ile
vergiden istisna edilmiştir. İstisnadan yararlanma koşullarından biri de iştirak
kazancının, elde edildiği hesap dönemine ilişkin Kurumlar Vergisi beyannamesinin
verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olmasıdır. Süresi
içinde Türkiye’ye transfer edilmeyen yurtdışı iştirak kazançları, daha sonraki
yıllarda transfer edilse dahi anılan istisnadan yaralanamaz. Bu düzenlemeler
gereğince, yurtdışındaki iştirakin 2006 yılında elde ettiği ve sermaye
artırımında kullandığı kazanç, söz konusu şirket bünyesinde kaldığı sürece
iştirak eden kurum tarafından elde edilmiş olmayacağından, iştirak eden kurum
tarafından beyan edilmesi gerekmemektedir.”
5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 3.4.2007 tarih ve 6330 sayılı
özelgesi:
“5520 sayılı KVK’nın 5/h maddesi uyarınca, yurtdışında yapılan inşaat, onarım,
montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç
hesaplarına intikal ettirilen kazançlar, Kurumlar Vergisi'nden istisnadır. Bu
faaliyetlerin, Türkiye’de bir kamu kurum veya kuruluşuna veya Türkiye’de mukim
bir firmanın yurtdışındaki bir şubesine ya da herhangi bir yabancı ülke
firmasına taahhüt edilmiş olması, ödemelerin Türkiye’de yapılması, faaliyet
neticesinde elde edilen kazancın istisna kapsamında tutulmasına bir engel teşkil
etmemektedir. Ancak düzenlenecek faturalarda, faturanın yurtdışında yapılan bir
proje için düzenlendiğine ilişkin şerh konulması ve bu faturanın da faaliyeti
gerçekleştiren şirketin ana merkez kayıtlarında izlenmemesi, yurtdışında da
bahse konu işin şirketçe (...) Genel Müdürlüğü (...) Dairesi Başkanlığı adına
yapıldığının ilgili makamlardan alınacak belgelerle tevsik edilmesi gerekir.”
6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 18.9.2006 tarih ve 17684 sayılı
özelgesi:
“Bir işyeri aracılığıyla yurtdışında gerçekleştirilecek inşaat, onarma ve montaj
işleri ile yurtdışındaki firmalara fiilen yurtdışında verilecek teknik
hizmetlerden sağlanacak kazançlar, Kurumlar Vergisi'nden istisnadır. Yurtiçinde
mukim firmalara verilen hizmetler yanında, yurtdışında işyeri veya temsilci
bulundurmadan, yurtdışındaki inşaat firmalarına statik proje çizimi ve bu
projenin uygulamalarını yurtdışında inşaat alanında hizmetlerin verilmesi
suretiyle elde edilen kazancın, hizmete ilişkin faturanın yurtdışında kesilmesi
ve fatura bedelinin banka kanalı ile döviz olarak Türkiye’deki hesaplara
intikali halinde dahi KVK md.5/1-h istinasından yararlanılması mümkün değildir.”
SÖZÜN ÖZÜ
Bu dünyada kesin olarak hiçbir şey söylenemez, ölüm ve vergilerden başka.
Benjamin FRANKLİN
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd. Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|