Hizmet ihracatında KDV uygulaması dövizin Türkiye'ye gelmesine bağlı |
19.12.2007 |
|
| ||
Hizmet ihracatında KDV uygulaması dövizin Türkiye'ye gelmesine bağlı Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz - 19 Aralık
2007 Çarşamba - Referans Bu aşamada Katma Değer Vergisi hesaplamasında ücret ile diğer harcamalar toplamı mı esas alınacaktır, yoksa sadece yabancılar adına Türkiye’de çalışan personelin ücret dışında yaptıkları harcamalar mı dikkate alınacaktır? Bu konuda tereddüte düştük(S.ERKOL). YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası’nın 4. maddesinde yapılan tanımlamaya göre “Hizmet; teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir.” Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebilir. Aynı yasanın 12/2. maddesi uyarınca, bir
hizmetin yurtdışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için; · Hizmetten yurtdışında faydalanılmalıdır. Bu iki koşulun birlikte var olması halinde
yasal düzenleme gereği hizmet ihracatı vardır ve dolayısıyla bu hizmete yönelik
olarak düzenlenecek fatura üzerinde Katma Değer Vergisi hesaplaması
yapılmamaktadır. Hizmet, yurtdışındaki müşterinin Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgili ise bu durumda hizmetten Türkiye’de faydalanıldığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla bu nedenle de müşteri edinmek veya pazarlama yaptırmak için Türkiye’de görevlendirilen elemanlar için yurtdışındaki ortağa düzenlenen bu tür faturaların KDV'den bağışık tutulması mümkün değildir. Bu durumda şirketiniz bünyesinde çalışan ve
yabancı ortağınıza müşteri temini için görevlendirilmiş elemanların ücretleri
ile kendilerinin yapmış oldukları harcamalar için düzenleyeceğiniz faturalar
üzerinde ayrıca KDV hesaplamanız gerekmektedir. (V. Seviğ) SORU: Şirketimiz aktifine dahil bulunan ve kredi ile satın alınan gayrimenkulü kiraya vererek kurum kazancına söz konusu kira bedelini dahil ediyoruz. Daha önce ticari faaliyette bulunan şirketimiz geçen yıl kredi kullanarak satın aldığı iş merkezini kiraya vermek için gelir sağlamış bulunmaktadır. Ancak 2007 yılında elde edilen kira gelirlerinden -ki bu gelir ticari kazanç olarak değerlendirilmektedir- gayrimenkulü satın almak için kullandığımız kredi faizlerini indirim konusu yapabilir miyiz? YANIT: Sorunuzdan da anlaşılacağı üzere şirketiniz aktifine dahil bulunan gayrimenkulün kiraya verilmesinden sağlanan gelir, ticari kazancınızın oluşumunu sağlamaktadır. Bir başka anlatımla şirketinizin ana kazanç kaynağı, sahibi bulunduğunuz iş merkezinin kira geliridir. Sizin söz konusu gayrimenkulü satın almak için
kullanmış bulunduğunuz kredi faizleri bu bağlamda “indirim konusu yapılabilecek
gider” niteliğindedir. Gayrimenkulün kiraya verilmesi nedeniyle sağlanan gelirin
Kurumlar Vergisi'ne tabi tutulan kurum kazancı olarak değerlendirilirken bu
gelirin sağlanması için kullanılan kredi faizleri de indirim konusu yapılacak
gider olarak dikkate alınacaktır. (V. Seviğ) SORU: Şirketimiz, ilçemizde yapılan bir toplu düğün için 21 kişiye takı takmıştır. Bu takılar faturalı olarak alınmış ve üzerlerine isimleri kazınmak suretiyle yazılmış ve düğün sırasında hak sahiplerine takılmış bulunmaktadır. Takılar faturalı alınmıştır. Bu fatura bedellerini gider olarak kayıtlarımıza intikal ettirebilir miyiz? YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinde indirim konusu yapılacak giderler sayılmak suretiyle belirlenmiş olup, buna ek olarak da Kurumlar Vergisi Yasası’nın 8. maddesinde belirlenmiş bulunan indirimler safi kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaktadır. Kurumunuzca ilçenizde yapılan düğün sırasında 21 kişiye takılan takıların alımı için yapmış bulunduğunuz harcamalar Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinde sayılmak suretiyle belirtilen gider unsurlarından herhangi birisi ile örtüşmemektedir. Yapılan bu tür harcamaların genel gider olarak kabulü de mümkün değildir. Çünkü yasal düzenleme gereği olarak genel gider “Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi” için yapılmaktadır. Bu bağlamda şirketinizce ilçede yapılmakta olan düğün sırasında düğünü yapılanlara takılan takıların, takılıp takılmaması şirketin faaliyetlerini olumlu veya olumsuz etkileyecek bir tutum değildir. Bu durumda şirketinizle ilgili kurum kazancının
tespitinde Kurumlar Vergisi Yasası’nın 8. maddesi ile Gelir Vergisi Yasası’nın
40. maddesinde belirtilen giderler indirilebilecek olup, şirketiniz tarafından
faaliyette bulunduğunuz ilçede bazı kişilerin münferit veyahut toplu olarak
düzenlenen özel günlerinde şirket adına takılan takıların bedellerinin gider
olarak dikkate alınması mümkün değildir. Bu tür hediye veya takılar için yapılan
ödemelerin şirket ortaklarına önceden müsaade alınmak suretiyle borç yazılarak
karşılanması mümkündür. (V. Seviğ) SORU: Yenileme fonu ile ilgili hep bildiğimiz klasik uygulama esaslarından bahsediliyor. Ticari işletmelerce iktisadi kıymetlerin yenileme amacı ile satılması sonucu oluşan kâr, yenileme giderlerini karşılamak üzere pasifte geçici bir hesapta ve yenileme fonu adı altında en fazla üç yıl süre ile tutulabilir. Bu üç yıllık süre içerisinde yenileme amacı ile kullanılmamış söz konusu kâr, üçüncü yılın matrahına eklenerek vergiye tabi tutulabilir deniliyor. Fakat aynı yıl içinde, sabit kıymet yenileme fonu karşılığı ayrılan bir iktisadi kıymetin yenilenmesi durumunda sabit kıymet yenileme fonunun kullanılıp kullanılmayacağını sormak istiyorum. (S. GÜLAY) YANIT: Aynı yıl içinde alınıp satılan bir amortismana tabi iktisadi kıymetin kârı, kanunda asgari bir süre öngörülmediğinden, yenileme amacıyla alınan amortismana tabi iktisadi kıymetin amortismanında kullanılabilir. Ancak, Maliye Bakanlığı'nca verilen eski bir özelgede "Aynı yıl içinde yenileme yapılan hallerde satıştan elde olunan kâr dolayısıyla pasifte karşılık ayrılması mümkün değildir" denilmiştir. Bu konuda daha yeni tarihli bir özelgeye rastlamadım. Özelge aşağıdaki gibidir. Özelgeye göre “328. madde hükmünün uygulanabilmesi için yeni iktisadi değerin, satışın yapıldığı yılı takip eden yıllarda iktisap edilmesine bağlı bulunduğundan aynı yıl içinde yenileme yapılan hallerde satıştan elde olunan kâr dikkate alınarak pasifte karşılık ayrılması mümkün değildir.” (10.8.1983 tarih ve 24459-328-72 sayılı özelge. Şükrü Kızılot Danıştay Kararları ve Özelgeler Cilt: 2, Sayfa: 2649) Bu özelgedeki görüşe katılmıyorum ve yasal
dayanaktan mahrum olduğunu düşünüyorum. Bu durumda bence, yine fon
oluşturulabilir ve satın alınan iktisadi kıymetin amortismanından fazla kalan
kısım, fon hesabında bırakılabilir. Yenilemenin ilk yıl yapılamayacağına ilişkin
kanunda bir hüküm yoktur. Mükelleflere, yasada olmadığı halde, yenileme yapmak
için bazen bir yıla varan bir süre beklemelerinin söylenmesi, ticari yaşamın
gerçekleriyle de bağdaşmaz. (B. Doğrusöz) Danıştay 9. Dairesi E. 2004/1812 K.
2005/2489 T. 28.9.2005 Danıştay 7. Dairesi E. 2001/1943 K. 2004/674 T. 15.3.2004 21.5.1997 yılında faaliyete başlayan davacı derneğin, aynı tarihten itibaren lokal işletmek suretiyle faaliyette bulunarak üyelerine belli bir bedel karşılığında çay, meşrubat satışı yaptığının tespiti üzerine hakkında ticari faaliyette bulunduğu halde KDV beyannamelerini vermediğinden bahisle tarhiyat yapılmış olup; gerek KDV Kanunu’nun 1. maddesi, Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesi ve Türk Ticaret Kanunu’nun 11 ve 12. maddesi hükümleri çerçevesinde gerekse Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 16.6.1994 gün ve E.1992/2, K.1994/2 sayılı kararında belirtildiği üzere, derneklere bağlı iktisadi işletmelerin kâr elde etme amaçlarının olup olmamasının, yürütülen faaliyetin kanunla verilmiş görevler arasında bulunup bulunmasının, iktisadi işletmelerin vergiye tabi tutulmalarına engel teşkil etmeyeceği, ayrıca derneklere bağlı iktisadi işletmelerin tüzelkişiliklerinin olmamasının, bağımsız muhasebelerinin ve kendilerine tahsis edilmiş sermayelerinin veya işyerlerinin bulunmamasının da mükellefiyetlerini etkilemeyeceği hükümlerine göre lokal olarak kullanıldığı yerde üyelerine belli bir bedel karşılığında çay ve meşrubat satışı yaptığı sabit olan derneğin söz konusu faaliyetinin KDV’ye tabi olması sebebiyle, hakkında yapılan tarhiyat yasaya uygundur. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2002/93 K.2002/231 T.3.5.2002 Ticari işletmesine kayıtlı otobüsü 29.12.2005
tarihinde satarak aynı tarihte işini terk eden yükümlünün, aracın satış değerini
düşük beyan ettiğinden bahisle hakkında cezalı Katma Değer Vergisi tarhiyatı
yapılmıştır. KDV Kanunu'nun 1. maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve
serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin Türkiye’de
yapılması kaydıyla KDV’ye tabi olduğunun belirtilmiş olması, GVK’da ticari
faaliyetin açık bir tanımı yapılmamışsa da ticari kazancın tanımlanmış olması,
ancak bu kanunda arızi ticari muamelelerden sağlanan kazançların arızi kazanç
olarak sayılmış olmasının ticari faaliyetin esas itibariyle devamlı ve mutat
olarak yapılması gerektiğini göstermesi, devamlılığın objektif ölçüsünün ise
ticari bir organizasyonun varlığı olması ve Ticaret Kanunu'nda da ticari
faaliyetin ticari işletme kavramına bağlanmış ve ticari işletme çerçevesinde
yapılan faaliyetlerin ticari faaliyet niteliğinde kabul edilmiş olması
sebepleriyle, ticari işletmesinin aktifine kayıtlı otobüsü ile taşımacılık
faaliyetinde bulunan yükümlünün, aracını 29.12.1995 tarihinde satması
neticesinde gerçekleşen satış işleminin ticari faaliyet kapsamında
değerlendirilmesi gerektiğinden ve satış tarihi itibariyle işin terk edildiği
yolunda vergi dairesine bildirimde bulunulmuş olmasının da araç satışının ticari
faaliyet çerçevesinde yapılmış bir teslim olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğinden
Katma Değer Vergisi'ne tabi tutulması gerekmektedir. 2. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 14.2.2007
tarih ve 12879 sayılı özelgesi; 3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
17.5.2006 tarih ve 1005 sayılı özelgesi; 4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
25.5.2006 tarih ve 2882 sayılı özelgesi; 5. Gaziantep Vergi Dairesi Başkanlığı’nın
2005 tarih ve 173 sayılı özelgesi; 6. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın
6.10.2006 tarih ve 5107 sayılı özelgesi; 7. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.9.2006 tarih ve 1005 sayılı özelgesi; “İntifa hakkı, şahsa bağlı bir hak olması
nedeniyle sahibinin ölümü ile son bulmakta ve kuru mülkiyetle birleşmektedir.
Diğer bir ifade ile intifa hakkı, sahibi öldüğü zaman mirasa dahil olmamakta,
doğrudan kuru mülkiyet sahiplerine geçmektedir. Bu durumda, intifa hakkının
veraset yolu ile intikalinde vergilendirme işlemlerinin mirastan ayrı yapılması
gerekmektedir. Verginin mükellefi ise intifa hakkı kendisine intikal eden kuru
mülkiyet sahibidir. Kuru mülkiyet sahibinin kanuni ya da mansup mirasçı veya
tamamen farklı bir kişi olmasının vergilendirme bakımından herhangi bir önemi
bulunmamaktadır. Bu açıklamalar çerçevesinde, sahip olduğunuz gayrimenkul
üzerinde annenizin sahip olduğu intifa hakkının, ölümü dolayısıyla tarafınıza
intikali, ivazsız bir intikal olup, bu intikal nedeniyle Veraset ve İntikal
Vergisi'nin aranılması gerekmektedir.” İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti - Türkiye' nin En Büyük Mevzuat Portalına Hoş Geldiniz ! |
Veysi Seviğ
Okunma: 1456 | |||
Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı
|