|
BİZE GÖRE
Yaşam, suç ve iktisadi düzen
Veysi Seviğ - 15 Mart 2005 Salı - Dünya
Anayasal buyruk gereği olarak "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahiptir." Ancak bu buyruğun sürdürülmesi son günlerde
tesadüflere kalmış bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle yaşama
hakkının korunması tesadüflere bağlı hale gelmiştir.
Ülkemizin özellikle büyük kentlerinde yaşanan soygun olayları, artık cana
kasteder hale gelmiştir. Bir başka anlatımla çeşitli biçimlerde
gerçekleştirilmeye çalışılan soygun ve gasp olaylarında herkesin gözü önünde
insanlar katledilebilmekte, buna karşılık güvenliğimizi sağlamakla görevli
olanların bu tür olayları önlemeye yönelik etkinlikleri giderek yetersiz
kalmaktadır.
Bundan yaklaşık on-on iki yıl önce yazılarımızda da vurgulamaya çalıştığımız
gibi ekonomik yaşamımızdaki olumsuzluklar artık kriminal olaylara dönüşmeye
başlamış ve günlük hayatımızı tehdit eder hale gelmiştir.
Dolmabahçe'de kırmızı ışıkta duran arabanın camını kırarak kapkaç yapanlar,
elindeki pala ile gündüz vakti evlerin kapılarını çalarak sadece sekiz YTL'lik
gasp olayını gerçekleştiren, yirmi milyon lira için öldürülen taksi şoförü
sadece geçtiğimiz hafta yaşanan olaylardan birkaç örnektir.
Yaşam hakkının korunması artık giderek zorlaşmaktadır. İnsanların ürkekliği
karşısında bazı kesimlerin pervasızca insanların hayatına kasteden davranışları
bir başka kesim tarafından sadece ve sadece izlenmektedir.
Her şeyden önce son aylarda giderek yoğunlaşan gasp, soygun ve kapkaç
olaylarının temel nedeni ekonomiktir.
İşsizlik yanında gelir yetersizliği, sosyal güvenceden yoksun yaşamanın getirmiş
olduğu psikolojik bozukluk yanında, ileriye yönelik olarak beklentilerinin
giderek azalması özellikle genç insanları bunalıma sürüklemektedir.
İşyerlerinin kapanışı, işsizliğe çare olarak arayışların giderek umut kırıcı
hale gelmesi, özellikle çalışma yaşında olanları olumsuz etkilemekte ve
insanları yaşamak için suç işlemeye yöneltmektedir.
Sadece sekiz Yeni Türk Lirası tutarındaki gasp eylemini elinde pala ile
gerçekleştiren kişinin bu tutumunu sağlıklı bir davranış olarak kabul etmek
mümkün müdür?
Ölen annesini evin bodrumuna gömen ve onun elbisesini giyerek annesinin emekli
maaşını iki yıldır almayı başaran kişinin bu davranışının nedenleri acaba
ülkemizde psikolojik açıdan araştırma ve irdeleme gereği duyulmuş mudur?
Yaşamını uzun süre annesinin almakta olduğu emekli maaşına endeksleyen işsiz ve
gecikmiş yaşı ile hiçbir beklentisi olmayan kişiden tek gelir kaynağı olan
annesinin vefatından sonra acaba nasıl bir davranış biçimi beklenebilir di?
Bu konuları araştırma gereğini duyan herhangi bir kişi veya kuruluş ülkemizde
mevcut mudur?
Ülkemizde 16-30 yaş arasında hiçbir geliri olmayan ve fakat yaşamak için
çabalayan, eğitim ve çalışma olanağından yoksun insanların yaşamlarını nasıl
sürdürdüklerini izleyen veya araştıran bir kamu kurum veya kuruluşu var mıdır;
veya böyle bir araştırmaya gerek duyulmuş mudur?
Bu insanların yaşamları sadece ve sadece rastlantılara kalmıştır. Bu
rastlantılar arasında karşılarına çıkan ve kendilerine göre varlıklı sayılan
kişilerin üzerinde bulunan para veya yine kendilerince satılabilir nitelikteki
eşyalar, onlar için bir umut veya bir servet niteliğindedir.
Aç karnını doyurmak, birkaç saatte olsa en azından kendisine göre
harcayabileceği birkaç kuruş için bir cana kıymak onlar için, gözü dönmüşlüğün
ve yaşadıkları bunalımın sonucu olmaktadır.
Olaya sadece ceza hukuku ilkeleri açısından yaklaşmak, bu bağlamda kolluk
güçlerinin sayısını artırmak ve bu yöntemle potansiyel suç işleyicilerini
kontrol altına almakla çözüm arayışına yönelmek yanlış bir davranış olarak kabul
edilmelidir.
Örneğin tiner kullanma alışkanlığına sahip gençler ve çocuklar açısından olayı
irdelediğimizde, bu insanları yakalamak ve cezalandırmak bir başarı olarak kabul
edilmemelidir. Başarı bu insanları topluma kazandırabilecek bir sistemin
üretilmesindedir.
Ülkemizde çalışma yaşına gelenlere iş olanağı sağlayamayan ve iş yerlerinin
kapatılmasına neden olan politikaları üretenlerin bu gelişmelerden doğrudan
sorumlu olduklarını kabullenmeden çıkış yolu bulmak ve çözüm üretmek mümkün
değildir.
Belediye başkanlarının gösterişli törenleri düzenlemedeki beceriler, kendi
belediye hudutları içersinde sayısı 300-500'ü geçmeyen tinerci gençleri hayata
döndürecek çözüm arayışları açısından anlamsız bir davranıştır.
Liberal iktisadın mucizesi; işsizlere iş olanağı sağlamada dünyada olduğu gibi
ülkemizde de sınıfta kalmıştır.
Türkiye; sosyal bir hukuk devletidir. Ancak ne yazık ki sosyal devlet olma
özelliğini giderek yitiren ülkemiz, bu bağlamda anayasal özelliğini yıllar
öncesi sadece yazılı metin içersine hapsetmiş bulunmaktadır.
Büyük bir üretim potansiyeli olan genç nüfusu kaderine terk eden yönetimlerin bu
gafleti veyahut da görmezliği, geleceğimizi tehdit etmekte, insanların yaşamına
engel teşkil eder hale gelmektedir.
Suç makinesi haline dönüşen insanların bu bunalımlarını basit birkaç ceza
uygulaması ile önlemeyi düşünenler kanımızca tam anlamı ile gaflet
içersindedirler.
Hocam, büyük hukukçu, hukuk dehası rahmetli Faruk Erem'in dediği gibi "suçluyu
kazırsanız altından insan çıkar". Bir başka anlatımla insanı suça iten içinde
bulunduğu ortam, yaşamış bulunduğu sorun ve geçirmekte bulunduğu bunalımdır.
İstisnalar kaideyi bozmaz. Bu nedenle bir toplumda birkaç özel nitelikte
olumsuzlukla karşılaşmak kaçınılmazdır. Ancak bir kitleyi, binlerle ve hatta
milyonlarla ifade edilen sayıda insanları ümitsizliğe mahkum etmenin kaçınılmaz
sonucu kriminal olayların artmasıdır. Ülkemizde, günümüzde yaşanan olaylar bu
gerçeği kanıtlar niteliktedir.
İnsanlara yaşama umudu verecek en önemli olgu yaşamlarını sürdürebilecek bir
ortama ulaşma beklentisidir. Bu beklenti ülkemizde en az beş milyon kişi için bu
gün hayal haline gelmiştir.
Yaşanan olumsuzlukların aşılabilmesi bu gerçeğin algılanması ve çözüm
arayışlarının fiiliyata dönüştürülmesi ile mümkün olabilecektir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|