|
BİZE GÖRE
Mali güç ve vergilendirme
Veysi Seviğ - 12 Nisan 2005 Salı - Dünya
Genel ilke olarak vergi, beyan üzerine tarh ve tahakkuk eder. Bu bağlamda
kendisine vergi yasalarına göre vergi borcu yüklenilen kişiye "mükellef"
(yükümlü) denilmektedir.
Vergi sorumlusu ise verginin ödenmesi bakımından vergi dairesine muhatap olan
kişidir.
Anayasal buyruk gereği "herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne
göre, vergi ödemekle yükümlüdür."
Bu yükümlülük beyan yolu ile yerine getirilebileceği gibi, gelir ve kazancın
elde edilmesi aşamasında vergi tevkifatı yapılmak suretiyle" de yerine
getirilebilmektedir.
Gerçekte, "vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, Maliye politikasının
sosyal amacıdır."
"Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir
veya kaldırılır." Bu nedenle "vergi düzenlemeleri hemen hemen tüm hak ve
özgürlükleri ilgilendirip etkileyen yasama işlemleridir." (AYM, E: 89/6)
"Yasa koyucu, vergi hukuku alanında yetkisini kullanırken, Anayasa'nın temel
ilkelerine ve vergi ile ilgili kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, kamu
gelirlerinin doğru, etkin ve verimli biçimde nasıl ve hangi yönetmelerle
sağlanacağını takdir yetkisine sahiptir." (AYM, E: 94/46)
Ancak verginin beyan suretiyle alınması ile tevkifat suretiyle alınması
arasındaki tercihin nasıl kullanılacağı hususu hem teoride ve hem de vergi
hukuku literatüründe devamlı tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmanın temel
nedeni zaman içersinde tevkifat suretiyle alınan verginin tevkifatı yapan vergi
sorumlusunun üzerinde kalması olasılığıdır.
Tevkifat stopaj yolu ile vergilendirmede, verginin hesaplanması, kesilmesi ve
mali idareye yatırılması görevleri ile bu bağlamda yapılacak hataların veyahut
da düşülen yanılgıların sorumluluğu tevkifatı yapana aittir.
Tevkifat uygulamasının nihai vergilendirme olarak kabul edildiği hallerde "mali
güce göre vergilendirme" ilkesinden vazgeçilmiş olmaktadır. Uygulamada özellikle
ülkemizde birçok alanda stopaj yolu ile vergilendirme nihai vergilendirme olarak
kabul edilmektedir ki, bu durum mevcut anayasal buyrukla örtüşmemektedir.
Tevkifat suretiyle vergilendirmede yükümlülerin kişisel mali yapıları ve
olanakları dikkate alınmamaktadır. Bir başka anlatımla tevkifat bazı hallerde
hasılat üzerinden veyahut da brüt bedel üzerinden yapılabilmektedir. Bu aşamada
tevkifat yolu ile vergilendirmeyi dolaylı ve dolaysız vergiler açısından ayrı
ayrı irdelemekte yarar vardır.
Dolaylı vergilerin uygulanmasında da mali güç ilkesinin dikkate alınması pek
mümkün değildir. Bu bağlamda da dolaylı vergilerin daha çok ekonomiye
yönlendirmeye yönelik kademelendirilmesinde yarar vardır. Dolaysız vergilerde
ise tevkifat yolu ile vergilendirme daha çok beyanname üzerinden hesaplanacak
vergiye mahsuben yapılan bir kesinti anlamına gelmesine karşılık daha önce de
belirttiğimiz gibi özellikle ülkemizde dolaysız vergilerde tevkifat yoluyla
alınan vergiler giderek nihai vergi haline dönüşmektedir.
Verginin kaynakta kesilerek alınmasında üç taraf vardır. Bu bağlamda da devletin
"mali egemenliği"ni kullanarak aldığı vergilerde alacaklı taraf olarak varlığına
muhatap olacak kesim vergi sorumlusu olarak tanımlanan ve kendisine yasal
çerçevesi çizilmiş hallerde yapacağı nakdi ve hesabi ödemelerden kesinti yapma
görevi verilmiş olanlardır.
Gerçek yükümlü ise böyle bir uygulamada pasifize edilmiş olup, mevcut yasal
düzenlemeler çerçevesinde birçok halde onun mali gücüne göre vergi ödemesi
olanağı kısıtlanmış olmaktadır.
Örneğin mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde 2004 yılında 303.390.195.729 TL
(303.390.20 YTL) devlet tahvili ve Hazine bonosu faiz geliri ile elden çıkarma
geliri (değer artış kazancı) elde edenler bu gelirleri için beyanname
vermeyecekler, bu gelirler üzerindeki stopaj yani tevkifat oranı sıfır olarak
belirlendiğinden ve sıfır oranı da yasal olarak bir vergilendirmeyi ifade
ettiğinden vergi ödemeyeceklerdir.
Verginin kesinti suretiyle alınması halinde zaman içersinde kendisinden kesinti
suretiyle vergi alınan kişi vergisel ödevlerinin önemini ve ciddiyetini
düşünemez hale gelir, buna karşılık vergi kesintisi yapmakla yükümlü olanlar
yine zaman içersinde kestikleri vergiyi vergi idaresine yatırmakla yükümlü
olduklarından bu görevleri nedeniyle söz konusu verginin de mali yükünü
üstlenmek zorunda kalmaktadırlar.
Örneğin ülkemizde artık özel kesimde ücret pazarlığı yapılırken "net ücret" esas
alınmaktadır. Böyle bir durumda brüt ücret üzerinden hesaplanan sosyal güvenlik
primleri ile ücret üzerinden kesinti suretiyle alıkonan vergiler bir anlamda
işveren üzerinde kalmakta, bunun sonucunda da ücretler üzerinden alınan vergiye
"istihdam vergisi" denilmektedir.
Oluşan yargı kararları çerçevesinde kendisine yapılan ödemelerden vergi
kesintisi yapılması halinde hak sahibinin talep edeceği miktar kesintiden sonra
kalan kısımdır. Bir başka anlatımla "Hak sahibinin vergi kesene karşı alacağı
talep hakkı, vergi kesintisinden sonra kalan kısımdır." (Doğrusöz, A. Bumin"
Türk Vergi Sisteminde Kaynakta Vergileme, Stopaj, İSMMMO Yayın No: 3, 1992 Sf:
51)
Ülkemizde özellikle dolaysız vergilerde tevkifat suretiyle vergilendirme giderek
yaygınlaştırılmakta, buna karşılık beyan suretiyle vergilendirme ilkesinden de
bu bağlamda vazgeçilmiş olmaktadır. Söz konusu tevkifat uygulamasına dolaylı
vergilerde de başvurulmakta olup bunun örneklerini katma değer vergisi ile damga
vergisi uygulamasında görmekteyiz.
Tevkifat suretiyle yapılan vergilendirmede, kendisinden vergi tevkifatı yapılan
kişinin vergisel ödevlerini değerlendirmede ve anlamada çektiği zorluk zaman
zaman bu bağlamda yapılan yakınmalardan da anlaşılmaktadır.
Ancak tevkifat yapmakla görevlendirilmiş olanların da bu sorumlulukları
nedeniyle karşılaştıkları sorunlar da her geçen gün artmaktadır.
Gelir vergisi uygulaması açısından kesinti yapmakla yükümlü olanlar Gelir
Vergisi Yasası'nın 94'üncü maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş
bulunmaktadır. Buna göre;
. Kamu idare ve müesseseleri,
. İktisadi kamu müesseseleri,
. Sair kurumlar,
. Ticaret şirketleri, (kollektif şirket, adi ve paylı komandit şirket, anonim
şirket, limited şirketler)
. İş ortaklıkları,
. Dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri,
. Kooperatifler,
. Yatırım fonu yönetenler,
. Gerçek gelirlerini beyan etmek zorunda olan ticaret ve serbest meslek erbabı
ile çiftçiler,
yasa maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunan ödemeleri avans olarak
yapmış olsalar bile vergi kesintisi yani tevkifat (stopaj) yapmakla
yükümlüdürler. Bu bağlamda ödemenin nakden veya hesaben yapılmış olması, durumu
değiştirmemektedir.
Türk vergi sisteminde stopaj yolu ile vergilendirmenin var olan özellikleri ve
yaygınlığı dikkate alındığında, söz konusu uygulamanın bir anlamda gelir vergisi
daha çok stopaj vergisi haline dönüştürdüğü sonucuna varılabilmektedir. Bu
bağlamda 2006 yılı başından itibaren yürürlüğe girecek olan Gelir Vergisi
Yasası'nın geçici 67'nci maddesi de dikkate alındığında ülkemizde menkul sermaye
iratlarının tamamen stopaj yolu ile vergilendirilmesine öncelik verildiği
anlaşılmaktadır. Bu durum özellikle gelir vergisinin anayasal buyruğa göre
alınmasında öngörülen mali güç ilkesinden bir anlamda giderek uzaklaşıldığını
göstermektedir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|