Bir işadamının ders alınacak öyküsü

 

07.08.2010

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

Bir işadamının ders alınacak öyküsü

Veysi Seviğ 07 Ağustos 2010 Cumartesi - Referans

Aynı semtin çocuklarıydık. O, teknik üniversitede inşaat fakültesinde eğitimini sürdürüyordu. Üniversite eğitimi sonrası birbirimizi göremez olduk. Aradan beş altı yıl geçtikten sonra, Ankara-İstanbul arasında bir uçak yolculuğunda karşılaştık. Başarılı bir müteahhit olmuştu. Özellikle kamu ihalelerine katılıyordu. Okul ve benzeri nitelikte kamu inşaatlarını üstlenerek, almış olduğu işleri başarıyla zamanında sonuçlandırıyordu.

Zaman zaman karşılaşıyor, kısa süre de olsa birbirimizle işlerimiz hakkında konuşuyorduk. Benim, mesleğim icabı az konuşmam karşısında o, yapmış olduğu işlerden övünerek bahsetmeyi seviyordu.

Bir süre sonra basında da yer almaya başladı. Artık Türkiye'nin önde gelen işadamlarından biri olmuştu. Kendi ifadesine göre, yanında binden fazla kişi çalışıyordu. Yapmakta olduğu işlerin her birisi onun açısından bir sanat eseriydi.

İyi kazanıyor, iyi yaşıyor ve iyi elemanlarla çalışmanın kazancını çalışanları ile paylaşıyor, bununla da gurur duyuyordu.

Yıllar çok çabuk geçti.

Bir gün telefonla beni arayarak görüşmek istediğini söyledi.

Belirlenen gün ve saatte, İstanbul'un ünlü otellerinin birisinin lobisinde buluştuk.

Artık o, büyük bir işadamı idi. Bana kendi kuruluşunda iş teklif ederken, böyle bir fırsatın her vakit ele geçmeyeceği anlamına gelen cümlelerle beni yanında görmek istediğini ifade etmeye çalışıyordu.
Bu konuşmamız yaklaşık 25-30 dakika sürmüştü.

Kendisine kesin bir şekilde, arkadaş olduğumuzu, kesinlikle yanında çalışma arzusunda olmadığımı söyledim.

Şaşırmıştı. "Bak iyi düşün, sana bir ay süre veriyorum. Ben istesem bir başkasıyla da çalışırım" diyerek bana adeta son defa teklifini iletti.

Beraberce kalktık, hesabı ödemek için hamle yaptı, bense bunun doğru olmayacağını, benim kamu görevlisi olduğumu, böyle bir ödeme yapması halinde rahat edemeyeceğimi ifade ederek ödeme konusunda aşırı ısrar etmem sonucunda, o gün için benim açımdan önem arz eden bir miktarı ödeyerek birbirimizden ayrıldık.

Ayrılma sırasında "Bak çocukluk etme, sana vereceğim aylığı iyi düşün, sen bunu kaç ayda devletten alıyorsun? Çoluk çocuk sahibisin, onları düşün" diyerek uyarmayı ihmal etmemişti.

Yıllar birbirini kovaladı.

Ben bir süre sonra üniversite öğretim üyesi oldum.

Bir akşam üzeri üniversitede ofisimde çalışırken cep telefonum çaldı.

O anda bana yabancı gelmeyen sesin sahibi ‘o' idi.

Benimle görüşmek istiyordu.

Ben ona "Nerede buluşalım" diye sorduğumda, "Yerini sen söyle" diye yanıt verdi.

İstanbul Üniversitesi'nin Baltalimanı'ndaki tesislerinde buluştuk.

Zayıflamış, avurtları çökmüş, tam anlamı ile perişan bir vaziyetteydi.

Kısaca özetledi, iflas etmişti. İşleri iyi gitmemişti. Dolandırılmıştı. Yanında çalışanlar ona ihanet etmişti. Onu kurtarmamız lazımdı. Eski arkadaştık.

Uzun uzun bakıştık. Yanında parası yoktu. Hatta benimle görüşmek için buraya gelirken birisinden borç para almıştı. Benden varsa biraz borç para istiyordu.

Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Bana içinde bulunduğu durumu gösteren defter ve belgelerini getirecekti. Birlikte çıkış yolu arayacaktır.

Ancak ertesi gün buluşma saatinden yaklaşık beş-altı saat sonra gelebildi. Yanında bir genç vardı. "Bak bu benim oğlum, onu da beraber getirdim, durumumu o da görsün, öğrensin" dedi.

Getirmiş olduğu belgelerin çoğu ödenmeyen borçlarla ilgiliydi. Hemen hemen tümü icra dairelerinden gelen ödeme emirlerinden oluşuyordu.

Ödeme emirlerinden birisinde yer alan rakam diğerlerinden çok farklı idi. Böyle bir borçlanmayı nasıl yaptığını sordum. Bana yanıt olarak "Onlar bana inşaat malzemesi satmış gibi göstermişler ancak ben onlardan malzeme değil, borç aldım. Ancak onlar bana inşaat malzemesi faturası kesmişler" dedi.

"Neden itiraz etmedin" diye sorduğumda, "Nasıl itiraz edebilirim ki, ben onlardan borç para aldım" diye yanıt verdi.

Bir süre sonra kendisinin -bana söylemediği veya söyleyemediği- evinden de icra yoluyla tahliye edildiğini öğrendim.

Birkaç defa daha buluştuk. Borçlarından kurtulabilmesi ve en azından borçlu olmanın yarattığı huzursuzluktan onu kurtarabilmek için, alacaklılarla görüşme yaptım. Ancak bu görüşmelerden herhangi bir olumlu sonuç elde edemedik.

Aradan çok kısa bir süre geçti. Bir sabah çok erken saatlerde telefon çaldı. Açtım, ağlayan bir ses onu kaybettiğimizi söylüyordu. Bu ses oğluna aitti.

Oğlu, bugün bir akademisyen. Dünya çapında gurur duyulacak çalışmalar yapıyor.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti - Türkiye' nin En Büyük Mevzuat Portalına Hoş Geldiniz.

 

Veysi Seviğ

 

Okunma: 760

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Bir işadamının ders alınacak öyküsü