|
BİZE GÖRE
Bu günün unutulması mümkün olmayan anlamı
Veysi Seviğ - 19 Mayıs 2005 Perşembe - Dünya
Birinci Dünya Savaşı'nda dünya iki kampa ayrılmıştı. Bir yanda İngiltere,
Fransa, Rusya'nın temsil ettiği Üçlü İtilaf Devletleri Grubu, öbür yanda
Almanya, Avusturya-Macaristan'ın temsil ettiği Üçlü İttifak Devletleri Grubu yer
almakta idi.
Savaş başladıktan sonra her iki gruba da yeni yeni devletler eklenmeye başladı.
Bu bağlamda Üçlü İtilaf Devletleri Grubu'na İtalya, Amerika Birleşik Devletleri,
Yunanistan, Üçlü İttifak Grubu'na ise Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan
dahil olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İtilaf Devletleri ateşkes hükümlerine uygun
davranmamayı ve devamlı bir biçimde Osmanlı İmparatorluğu'nu ele geçirmeye
yönelik eylemlerine devam etmeyi tercih etmiştir.
Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, ülkenin belli başlı şehirlerinde güç
bulundurmak suretiyle halkın üzerinde baskı oluşturmaya devam ederek günlük
yaşamı etkilemeyi tercih etmiştir.
Başta İstanbul olmak üzere, Adana, İzmir, Antakya, Urfa, Maraş, Antep, Antalya,
Merzifon, Samsun gibi şehirlerde İtilaf Devletleri asker ve polisi halkı
sorgulamakta ve halkın yaşamını sürdürülemez hale getirmekteydi.
15 Mayıs 1919'da İtilaf Devletleri'nin onayı ile Yunan askeri güçleri İzmir'e
çıkmıştı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasına ve topraklarının paylaşılmasına yönelik
olarak sürdürülen çalışmalar halkı tedirgin etmekteydi. Bu bağlamda Trakya ve
Paşaeli Cemiyeti ileri gelenleri, Osmanlı Devleti'nin çökeceğini düşünüyorlardı.
Osmanlı, yurdunun parçalanacağı korkusuyla hiç değilse Trakya bölgesinin
kurtarılması bu bağlamda yabancı devletlerden de destek alınması düşünülüyordu.
Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti ise Doğu illerindeki tüm
halkın dinsel ve siyasal haklarının özgürce gelişmesini sağlayarak yasal yollara
başvurmak bu illerdeki Müslüman halkın tarihsel ve ulusal haklarını savunmak;
Doğu illerindeki yaşanan insan kıyımının hesabını sormak arzusundaydı.
Doğu illerinde Müslüman halkın haklarını savunmak üzere "Le Pays" yurt adlı
Fransızca bir gazete yayınlanıyordu.
Bu aşamada ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız, yeni bir Türk Devleti'nin
kurulması fikri giderek güç kazanmaya başlamıştı. Bu fikrin doğuşundaki temel
ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasını sağlamak
olmuştur.
İşte bu günlerde ya bağımsızlık ya ölüm parolası, gerçek kurtuluşu arayanların
birleştikleri hedef olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk'ü Samsun'a götüren düşünce ya ölüm ya istiklal
(bağımsızlık) sloganıdır. Bu slogan bir ülkenin doğuşu veyahut da halkın
kendisini yutmaya, yok etmeye çalışan bir zihniyetten kurtuluşunun başlangıcı,
Mustafa Kemal Atatürk'ün şahsında bir umut olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk o günkü duygularını aynen şöyle dile getirmektedir.
"Bağımsızlığa ulaşıncaya değin, bütün ulusla birlikte özveriyle çalışacağıma ant
içtim. Artık benim için Anadolu'dan ayrılmak söz konusu olamaz."
Bir ulusun uyanışı olarak tanımlanabilecek hareket; toprakları karış karış işgal
edilen bir ülkede, Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı günle başlar.
Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş mücadelesinin ilk adımı sayılan Samsun'a ayak
bastığı günü Türk geçliğine ve gençliğin geleceğine armağan etmiştir.
O'nun ifadesi ile Türk gençliğinin birinci ödevi "Türk bağımsızlığını Türkiye
Cumhuriyeti'ni sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır."
Bu gün 19 Mayıs, yani kurtuluşumuzun Türk gençliğine emanet edilmesini sağlayan
varoluşun başlangıcı.
Dünya üzerinde yaşanan siyasal çekişmeler ve güç kullanımları dikkate
alındığında 19 Mayıs harekatının ne kadar önemli olduğu daha da belirgin
olmaktadır.
Türk bağımsızlığını, Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuzluğa değin korumak ve savunmak
varlığımızın ve geleceğimizin tek temelidir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|