|
BİZE GÖRE
Özelleştirme çıkmazında TÜPRAŞ
Veysi Seviğ - 14 Haziran 2005 Salı - Dünya
Ülkemizdeki kamu mallarının gerçek sahipleri geçmişte ödemiş oldukları vergiler
ve kamu tüzel kişiliğine terk ettikleri maddi-manevi varlıkları ile bu ülkenin
belki artık aramızda olmayan yurttaşlarıdır. Bir ülkenin zenginliğinde geçmişte
yapılan kişisel ve toplumsal fedakarlıklar vardır.
Gerçekte herhangi bir kamu malının ediniminde yararlanılması gereken tek kaynak
vergi gelirleridir. Bu bağlamda kamusal malların edinimde yabancı kaynak
kullanılsa bile, bu nedenle ortaya çıkan kamu borçlarının ödenmesinde vergi
gelirleri öncelikli finansman kaynağı olmaktadır.
Kamusal nitelikteki borçlanmadan kaynaklanan faiz borçlarının ödenmesi için
gerek duyulan gelir kaynaklarının başında vergi gelirleri gelmektedir. Kamu
borçlarından kaynaklanan faiz ödemeleri bütçe harcamasıdır. Anayasal buyruk
gereği "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre, vergi
ödemekle yükümlüdür." Bu yükümlülük gecikmeli olarak yerine getirilmiş olsa bile
kamu harcamalarını sonuçta bu ülke halkı paylaşmakta, daha doğrusu yüklenmekte
ve ödemektedir.
Geçmişte bir kuşağın fedakarlığı sonucunda oluşan kamusal zenginlikleri sonraki
kuşakların dilediği gibi tasarruf etmesi ve hatta yurttaş olmanın yükümlüklerini
yerine getirmeyenlerin bu davranışları nedeniyle yok etmesi veya satması doğru
mudur?
Kısaca "özelleştirme" kelimesi ile ifade edilmeye çalışılan olay kamu mallarının
satışına yönelik bir eylemdir. Bu eyleme yönetimleri zorlayan nedenler kadar,
"özelleştirme" eyleminin sınırlarını kamu çıkarları doğrultusunda
belirlemeyenlerin de sorumluluğu vardır.
Özel konumları nedeniyle bir yandan stratejik bir değer niteliğinde olan, diğer
yandan kamuya yük olmaları bir yana, adeta fon aktaran kurum ve kuruluşların
özelleştirilmesi veyahut da ülkemizde olduğu gibi aceleye getirilen ve örneğin
çok az olabilecek yöntemlerle tam anlamı ile ekonomik intihar niteliğinde olan
satış kararları karşısında duyarsız kalmak mümkün değildir.
Geçmişte SEKA'yı ekonomik yıkıma sürükleyen nedenlerin önemli bir bölümü halktan
saklanmıştır. Öncelikle SEKA ürünlerinin daha çok kamu kurumlarına satışı
nedeniyle ortaya çıkan borç-alacak ilişkisinde SEKA alacağı ödenmemiş bu nedenle
ülkemizin bu çok önemli kuruluşu telkinlerle faizlerin en yüksek olduğu
dönemlerde adeta tefeci piyasasına teslim edilmiş, yatırım yapma olanakları
kesilmiş, borç sarmalına itilmiş ve sonra da en azından milli bir kültür
özelliği taşıyan bu kurumun faaliyetine son verilmiştir.
Milli ekonomimizin temel taşları birer birer yok edilirken sıra birden bire
TÜPRAŞ'a gelmiştir. Üzerinde değişik satış planları oluşturulan TÜPRAŞ 16.1
milyar dolar cirosu, 491 milyon net kârı, 8.2 milyar dolar Hazine katkısı,
Avrupa Birliği ülkeleri ile rekabet edebilen teknoloji ve nitelikli iş gücü ile
Avrupa'nın en büyük 5 rafineri şirketinden biridir. İşin en ilginç yanı yatırım
ve personel giderleri dahil tüm harcamalarını da devlete yük olmadan kendi
özkaynakları ile karşılayan bu kuruluşun kamu hisselerinin satışı gelecek
açısından telafisi mümkün olmayan bir kaybın ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Beş yıllık geliri ile Türkiye'nin IMF'ye olan borcunu kapatabilecek bir kurumun
satışını gündeme getirmek, kanımızca üzerinde toplumsal duyarlılığımızın en üst
düzeye çıkmasına neden olabilecek bir olay olarak kabul edilmemelidir.
Türkiye'nin coğrafi konumu ve yüz yıllarla ifade edilen dünya devleti olma
özelliği dikkate alındığında, stratejik kurumlarının elden çıkarılması siyasi
tercihler açısından doğru bir davranış biçimi değildir.
Bu gün yüzde 51'i kamu mülkiyetinde olan ve Türkiye'nin tek rafineri şirketi
olan TÜPRAŞ, toplam 27.6 milyon ton/yıl ham petrol işleme kapasiteli İzmit,
İzmir/Aliağa, Kırıkkale ve Batman'da kurulu 4 rafinerisiyle faaliyetini
sürdürmektedir.
Ayrıca, 153 bin ton kapasiteli Körfez Petrokimya ve Rafineri Müdürlüğü'ne bağlı
5 petrokimya fabrikası ile yüzde 89'una sahip olduğu Ditaş'tan oluşan
varlıklarıyla petrol sektöründe üstün bir konuma sahiptir. Bu bağlamda
Türkiye'nin petrol ürünleri depolama kapasitesinin yarısına sahiptir. Ocak 2005
tarihinde yürürlüğe giren Petrol Piyasası Yasası'nın sağladığı dağıtım şirketi
kurma yetkisini kullanarak kapısını daha da güçlendirme olanağı vardır.
Doğal tekel niteliğini kamu yararı doğrultusunda çevre, insan sağlığı ve
toplumsal çıkarlar doğrultusunda kullanan örnek bir kurum özelliğini
taşımaktadır.
Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşudur. 2003 yılında yarattığı brüt katma
değerin ülkemizde yaratılan toplam katma değere oranı yüzde 3.3 olmuştur. Toplam
imalat sanayii içersinde ise bu oran yüzde 13.6'dır.
TÜPRAŞ Avrupa'nın beşinci büyük rafineri şirketidir. Türkiye'nin bulunduğu
bölgede faaliyet gösteren rafineriler, teknolojik yatırımları açısından yeni
çevre yükümlülüklerine ve mevzuatına uyum sağlayamadıklarından kapanmak zorunda
kalmaktadırlar. Oysa bu olumsuzluk TÜPRAŞ için söz konusu değildir.
Yeni rafineri kurulması, en azından kuruluş maliyetinin finansmanı açısından
sorun yaratmaktadır. Kaldı ki bir rafinerinin kurulmasında karşılaşılan sorunlar
ve yatırım süresinin uzunluğu dikkate alındığında, dünya üzerinde var olan
rafineri yetmezliği, TÜPRAŞ'ın önemini her geçen gün artırmaktadır.
2004 yılında rafineride toplam 24.5 milyon ton ham petrol işlenmiştir.
Dünya petrol sektöründe olduğu gibi, Türkiye'de de rafineri-petrokimya
entegrasyonunun sağlanabilmesi için, güçlü yapılara sahip kamu kuruluşlarının
başında gelen TÜPRAŞ ve Petkim'in varlığı ülkemiz açısından ayrı bir önem arz
etmektedir.
Tam anlamı ile TÜPRAŞ yatırım, personel giderleri dahil bütün işletme
harcamalarını devlete yük olmadan kendi öz varlıkları ile karşılamaktadır.
Faaliyetlerini kurum kültürü ile en iyi bir biçimde sürdüren TÜPRAŞ devlete mali
katkı sağlamaktadır.
TÜPRAŞ; milli şirket olarak ülkemizin ekonomik zenginliğini temsil etmektedir.
Böyle bir kuruluştan kurtulmaya yönelik proje geliştirmek kanımızca doğru bir
yaklaşım olmadığı gibi Anayasal açıdan da üzerinde durulması gereken bir
konudur.
TÜPRAŞ ekonominin gereklerine uygun çalışmaktadır. Kadro yeterliliği ve
verimliliği dikkate alındığında bu kuruluşun Türkiye açısından önemi bir kat
daha öne çıkmaktadır. Yönetiminin yabancılaştırılması doğru bir yaklaşım
değildir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|