|
BİZE GÖRE
Türkiye ekonomisi nasıl büyüyor?
Veysi Seviğ - 05 Temmuz 2005 Salı - Dünya
Geçtiğimiz hafta DİE tarafından açıklanan rakamlara göre 2005 yılının ilk üç
ayında Türkiye ekonomisinde büyüme hızında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre
gerileme olmuştur.
2004 yılının birinci üç ayında sabit fiyatlarla yüzde 10.1 olan gayri safi yurt
içi hasıla (GSYİH) artışı bu yılın aynı döneminde yüzde 4.8, yine geçtiğimiz yıl
yüzde 12.4 olan gayri safi milli hasıla (GSMH) ise yüzde 5.3 olarak
gerçekleşmiştir.
Burada öncelikle ülkemizdeki büyüme hızı üzerinde anlamlı bir karşılaştırma
yapılabilmesi için hangi rakamsal verilerin dikkate alınması gerektiği konusu
üzerinde durmakta yarar vardır.
Yurt içindeki üretim ve harcamaları ifade eden gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH)
rakamları üzerindeki yapılacak olan analizler daha anlamlı olacaktır. Bu seçim
bir anlamda doğru ve sağlıklı değerlendirme yapabilmek için geçerlidir.
Açıklanan rakamsal verilere göre Türkiye ekonomisi gelecek açısından bazı önemli
sorun ve hatta darboğazlarla karşı karşıya kalmak üzeredir. Buna rağmen yaşanan
rehavet ve bütün olumsuzlukları yokmuş gibi kabullenen bir düşünce rakamsal
verilerdeki endişe verici duruma ek olarak önemli bir risk olarak kabul
edilmelidir.
Geçtiğimiz yıl özellikle finans sektöründe giderek yoğunlaşan bireysel kredi
uygulaması ile körüklenen talep artışı iç piyasada belli bir canlanmaya neden
olmuştur. Bunun yanında ihracatta sürdürülmeye çalışılan yoğunluk zaman
içersinde belli kırılganlıklarla karşılaşmasına rağmen üretim üzerinde olumlu
etkisini sürdürmüştür.
Bu bağlamda uzmanların görüşüne göre mal ve üreten sektörlerin faaliyetlerinde
azalma, daha doğrusu hız düşürme vardır. Buna bağlı olarak ithalatta da
yavaşlama gözlenmektedir. Buna rağmen ithalattaki artış hızı ihracattaki artış
hızından daha yüksektir.
Eğer gelişmeleri 2005 yılının ilk beş ayı için dikkate alacak olursak, Türkiye
ithalat hacminin büyümesi açısından riskli ülke konumuna gelmek üzeredir. Ocak
2005 ile Mayıs 2005 ayları arasında Türkiye'de toplam ihracat 28.9 milyar dolar
olarak gerçekleşmesine karşılık ithalat hacmi 45.1 milyar dolar olmuştur. Buna
göre ilk beş aydaki dış ticaret açığı 16.1 milyar dolardır. Bir başka anlatımla
ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 64.7'den yüzde 58.2'ye düşmüş
bulunmaktadır.
Gerçekte DİE'nin 2004 yılı için gelir yöntemiyle hesapladığı gayri safi yurtiçi
hasıla (GSYİH) verilerinin analizinden de anlaşılacağı üzere GSYİH'nin yaklaşık
yarısı kira, rant ve faiz gelirlerinden oluşmaktadır. Bu durum geçtiğimiz yılki
rakamsal veriler üzerinde ekonomistlerin yapmış oldukları değerlendirmelerde ne
kadar yanıldıklarını göstermektedir.
Geçtiğimiz yıl GSYİH'nin yarısına yakın bir kısmının kira, rant ve faiz
gelirinden oluşması yanında giderek yoğunlaşan kredilendirme sistemi ülkemizde
bir miktar piyasayı canlandırmış olup bu durum ekonomistler tarafından olumlu
bir gelişme olarak yorumlanmıştır.
Ülkemizde iç talebin geçici olarak artmasına, bilahare hız keserek durmasına
şaşırmamak gerekir. Çünkü talep artışının nedenleri gerçek gelir artışından
veyahut da istihdam hacminin genişlemesinden dolayı değildir. Talep artışının
arkasında yatan temel neden bu gün ortaya çıkan geriye dönüşü sorun yaratan
kredilendirme olgusudur.
İnşaat sektöründe yaşanan gelişmenin arkasında yer alan etkenlerin yine
uzmanlarca çok iyi irdelenmesi gerekir.
Öncelikle faiz, kur ve borsa endeksi üçgenine sıkışan kira, rant ve faiz geliri
sahipleri şimdilerde gayrimenkul piyasasına rağbet etmeye başlamışladır. Diğer
yandan kredilendirme yolu ile gayrimenkul edinimi de özendirilmektedir. Bu
bağlamda da yurtdışı piyasalardan sağlanan döviz kredileri düşük faizli uzun
vadeli kredi sloganı ile gayrimenkul edinimine yönelik olarak
kullandırılmaktadır. Buna ek olarak sıcak para girişi de önem arz etmektedir.
Ancak özellikle lüks konut, villa ve benzeri gayrimenkullerin edinimine
yöneltilen kredilendirme sistemi gelecek açısından sorun yaratabilir bir alan
haline dönüşebilir. Mevcut hukuk düzeni içersinde kredilendirme yolu ile
edinilen gayrimenkullerin verilen kredinin geriye dönüşü aşamasında nakde
dönüştürülmesi çok zor ve hatta bazı hallerde imkansız gibidir.
Günümüzde özellikle bankacılık faaliyetlerinde gayrimenkul alımına yönelik
olarak kullandırılan kredilerin geriye dönüşünü sağlayıcı hukuki garantinin
varlığından bahis etme olanağı yok gibidir. Mevcut hukuk sistemi içersinde bu
bağlamda çözüm bulmak da mümkün değildir.
Gayrimenkul teminatına dayalı olarak açılan kredilerin geriye dönüşünde
yaşanması söz konusu olan evreler ve tahsilatın gecikmesi diğer kredi
türlerinden farklı ve risklidir. Bu durum şimdilerde göz ardı edilmektedir.
2005 yılının ilk üç aylık verilerine bakıldığında hizmet ve inşaat sektöründe
ortaya çıkan gelişmenin ekonomik analizinde varılacak sonuç bu bağlamda üzerinde
tartışılması gereken bir olgu olarak kabul edilmelidir.
Diğer yandan kamu yatırımları durmuştur. Bir başka açıdan kamu yatırımlarına
artık fon tahsis edilmemekte, Bütçe Yasası'nda kısıtlı olarak tahsisi öngörülen
harcamalarda tasarruf düşüncesi ile yapılmamaktadır.
Tasarruf amacıyla yapılan kısıntılar bir yandan kamu hizmetlerinin kalitesini
düşürürken, diğer yandan da en azından etik olarak tartışılması gereken olaylar
giderek artmaktadır.
Özellikle son iki yıl içersinde kamu hizmetlerinde yenilik olarak sunulan
değişikliklerin başarılı olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
2005 yılının birinci üç aylık rakamsal verilerinde en çok dikkati çeken bir
husus da ithalde alının vergilerde ortaya çıkan değişimdir. Geçtiğimiz yıl aynı
dönemdeki artış oranı yüzde 33.8 olan ithalat üzerinden alınan vergiler bu yıl
aynı dönemde yüzde 8.4 olarak gerçekleşmiştir. Bu durum özellikle vergi
gelirlerinin oluşumu açısından üzerinde durulması gereken bir konudur.
Devamlı olarak üzerinde durduğumuz bir konu olan dolaylı vergi gelirlerinin
toplam vergi gelirleri içersindeki payının artışını sağlayan etkenlerden biri ve
belki de en önemlisi ithalatta alınan vergilerdir. Bu tür vergilerde beklenen
artış sağlanamadığı takdirde yerine ikame edecek başkaca bir gelir kaynağı
bulunmamaktadır.
Dolayısıyla; dolaysız vergilerin alınmasında ve en azından yasal düzenleme
değişiklikleri ile yaygınlaştırılmasında ve vergi dışı kalmayı değişik hukuki
mevzuatlarla sağlayanların vergi ağına alınması gerekmektedir. Ancak bu bağlamda
yapılan ve bazı kesimlerin figüran olarak yer aldığı çalışmalardan da beklenen
değişimi yakalamakta umutvar olduğumuzu söyleyemeyiz.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|