Müzakereler başlamadan yaşanan gelişmeler

 

09.08.2005

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

BİZE GÖRE

Müzakereler başlamadan yaşanan gelişmeler

Veysi Seviğ - 09 Ağustos 2005 Salı - Dünya


Avrupa Birliği'ne katılma sürecinde yapılması öngörülen uyum görüşmeleri (müzakereleri) ayrı bir önem arz etmektedir. Çünkü bu müzakereler sırasında ele alınacak olan konular önceden belirlenmiş olup, her aday ülkenin kendi özellikleri yanında birliğe dahil olan ülkelerle olacak beraberlik sırasında ortaya çıkması muhtemel duraksamaları da gidermeye yönelik olacaktır. Bu bağlamda oluşturulacak diplomatik kadrolar yanında teknik kadrolara da gereksinim vardır.

Avrupa Birliği'ne dahil üyelerin içinde bulunduğu sorunlar ve genişleyen birliğin kendi içersindeki ayırıcı özellikler de dikkate alındığında aday ülkelerin birliği kabulünde öne sürülecek koşullar çok farklı bir biçimde belirlenecektir.

Polonya ve Macaristan gibi ülkeler dahi müzakereler için çok geniş bir kadro ile çalışmayı kabullenmişlerdir. Bu bağlamda oluşturulan kadroların 200-300 teknik eleman düzeyinde olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda Hırvatistan konuya ilişkin olarak ayrı bir bakanlık kurmayı daha yararlı bulmuştur.

Türkiye her nedense Avrupa Birliği ile yapacağı görüşmelerde görevlendireceği kadroları tam olarak oluşturmadığı gibi teknik yardımı ve desteği sağlayacak kadroları da henüz belirleyememiştir.

Konuya ilişkin olarak çalışmalarını sürdüren Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 80 kişi ile özverili bir biçimde araştırma bilgilendirme ve gerekli hazırlıkları yapma çabası içersindedir.

Ancak geçtiğimiz hafta içersinde "Türkiye iki ay sonra tam üyelik müzakerelerine oturmaya hazırlanırken, Avrupa Birliği Genel Sekreteri Büyükelçi Sayın Murat Sungar görevinden istifa etmiştir. "Hürriyet, 06 Ağustos 2005)

Son günlerde Avrupa Birliği'nin kurucu üyesi olan ülke temsilcileri tarafından yapılan açıklamalar ve Türkiye'yi adeta diplomatik olarak sık boğaz etmeye başladıkları konular dikkate alındığında Sayın Sungar'ın görevinden ayrılma istemi ve dolayısıyla ayrılışı üzerinde durulması gereken bir gelişmedir.

Her ne kadar şimdilik aksi iddia edilse bile Güney Kıbrıs'ı tanımış olmamız nedeniyle ortaya çıkan sorunlar ve sorunların yarattığı dayatmalar önümüzdeki günlerde daha belirgin hale gelecektir. Bu gelişmelerin diplomatik yanı bir yana teknik değerlendirmeleri dahi üzüntü verici bir görüntü sergilemektedir.

Fransa Başbakanı Dominique de Villepen'in yapmış olduğu bir açıklama bu bağlamda geçtiğimiz hafta Avrupa basınında adeta gündem oluşturmuştur.

Villepen'e göre "Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımadan müzakereler başlayamaz. Bir başka anlatımla Fransa Başbakanı 03 Ekim 2005 tarihinde Türkiye Avrupa Birliği arasında başlaması muhtemel görüşmelerin şimdiden başlamasını Türkiye'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıma önkoşuluna bağlı görünmektedir. Fransa Başbakanı'nın bu görüşüne Fransa Cumhurbaşkanı da destek vermiştir. Chirac'a göre "Başbakan'ın ifade ettiği gibi birliğin üyelerinden birini tanımayan bir ülke ile müzakerelerin başlatılması söz konusu değildir."

Chirac-Villapen beraberliği sonucunda Avrupa Birliği'nde oluşturulmaya çalışılan yeni bir akımla Türkiye'nin birlik kapısında bekletilmesi hedeflenmektedir. Bu amaç yaklaşık bir yıldır öyle veya böyle birliğe dahil bir çok yetkili tarafından doğrudan veya dolaylı olarak dile getirilmiş bulunmaktadır.

Türkiye ise bu tutumu her nedense anlayamamış veyahut da dikkate almak istememiştir.

İşte bu noktada Avrupa Birliği Genel Sekreteri Büyükelçi Murat Sungar'ın görevinden ayrılma isteminin içeriği bir uyarı niteliğindedir. Çünkü Sayın Büyükelçi ayrılma dilekçesinde aynen aşağıdaki ifadeleri kullanmıştır.

"... AB Genel Sekreterliği görevimden istifa ediyorum... Bu kararı almamda özel nedenlerin yanı sıra, AB'yle 03 Ekim 2005'te başlayacak olan tam üyelik müzakerelerini yürütecek heyetin oluşmasında siyasi otoriteye gerekli imkanı sağlama arzum rol oynamıştır."

Bu sözler; henüz birliğe katılım görüşmelerinin yürütülebilmesi için yeterli kadroların oluşturulamadığını anlamlı bir biçimde ifade etmektedir.

Türkiye, birliğe katılım konusunda gerçekte bir dizi hatayı birlikte yapmış bu bağlamda birlik üyelerinin bir kısmı arasında oluşturulabilir beraberliğine karşı da gereken diplomatik ve teknik nitelikte tepkiyi vermemiş veyahut da verememiştir.

Türkiye'ye karşı oluşturulan olumsuzluk bloku sadece bir kaç Avrupa Birliği ülkesi yetkilisinin beyanatı veyahut da tutumu ile sınırlı değildir. Öncelikle belirtelim ki halihazırda mevcut Avrupa Birliği Anayasası'nın incelenmesinden de anlaşılacağı üzere Türkiye'ye karşı konulması öngörülen ve öngörülmesi mümkün olan kısıtlamalar çok yönlüdür.

Almanya'da ve Hollanda'da oluşan ve giderek ciddi hale dönüşen ve Türkiye'ye karşı değişik nitelikte olumsuzlukları içeren görüşler dikkate alındığında Türkiye, Avrupa Birliği hayali ile öncelikle kim ne dersen desin Güney Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kabullenmiş ve birliğe katılım konusunda da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin evet oyunu bekler hale gelmiştir.

Verilen ve verilecek olan tavizler sonucunda birliğe katılması en sona bırakılan aday ülke Türkiye'dir.

Türkiye bir yandan Avrupa Birliği'ne katılım için her türlü fedakarlığı yaparken, yaşamakta bulunduğu insanlık dramı ile ilgili hiçbir desteği birlikten alamamaktadır. İnsan haklarını bahane ederek, Güneyanadolu illerinde inceleme yapanlar, Kıbrıs'ta geçmişte yaşanan olaylar nedeniyle gayrimenkullerini kaybedenlere karşı Türkiye devamlı tazminat ödemeye mecbur tutulurken yaşanan dramatik olaylardan dolayı canını ve malını kaybeden Türkiyeliler için birliğin sesi çıkmamaktadır.

Tüm bu dayatmalar sadece birlik üyelerinin değil tüm dünyanın gözleri önünde olmaktadır.

Türkiye halen kendi haklarını savunacak kadroları oluşturmak bir yana kaybetme süreci içersindedir. İçinde bir süre yaşadığımız ve halen de zaman zaman yaşadığımız Avrupa siyaseti zannedildiği kadar basit ve anlaşılabilir değildir.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30

 

Veysi Seviğ

 

Okunma: 674

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Müzakereler başlamadan yaşanan gelişmeler