|
BİZE GÖRE
Ekonomik verilere güvenirlilik ve kirli alan
Veysi Seviğ - 23 Ağustos 2005 Salı - Dünya
Devletin ekonomik yaşam üzerindeki etkinliği ve bu etkinliğin boyutları bir
yandan siyasetçileri ve siyaset bilimcileri, diğer yandan da ekonomistler
tarafından devamlı tartışılır olmuştur. Ancak son yıllarda yaşanan ekonomik ve
siyasi olaylar dikkate alındığında "uzun vadeli bir ekonomik büyüme için, devlet
kurumlarının gücü devletin faaliyet sahasının büyüklüğünden daha önemli hale
gelmiştir."
Bütçe politikaları ülke ekonomisi üzerinde mali araçlardan yararlanarak yeni
dengelerin oluşmasında önemli bir etken olarak kullanılabilir. Ancak bu bağlamda
özellikle "sıkı bütçe politikası" olarak tanımlanan ve tam anlamı ile bütçe
uygulaması yöntemi ile ekonomiden net kaynak çekilmesi halinde ortaya çıkması
muhtemel daralmanın hangi kesimler üzerinde etkili olacağını veya olması
gerektiğini önceden belirlemek ve yönlendirmeyi bu bağlamda yapmak hedeflenen
sonuca ulaşmak için zorunlu olmaktadır.
"Sıkı bütçe politikası"nın başarısı kayıtdışılığın azalması veyahut da ortadan
kaldırılması ile eş anlamlıdır. Çünkü eğer sıkı bütçe politikası uygulanırken
kayıtdışılığın önlenmesine yönelik herhangi bir önlem alınmaz ise bu takdirde
ekonomide tüm yük kayıtdışı ekonomik faaliyette bulunanların üzerine
kaydırılırken, kayıtdışılıktan yararlananlar ekonomik olarak daha etkin ve daha
varlıklı hale gelebilirler.
Dünya üzerinde de etkinliğini giderek artıran "kayıt dışı"lık bu bağlamda
ülkemiz açısından da özellikle son yıllarda önemli bir olgu ve tartışma konusu
olarak gündem oluşturmaya başlamıştır. Bu gelişmenin altında yatan temel neden
devlet kurumlarının ekonomik yapıdaki yeni oluşumu veya gelişimi izleyemez hale
gelmesidir.
Perulu iktisatçı Hernando De Soto'ya göre "Yabancı sermaye kayıtdışının yüksek
olduğu ülkelere gelmez. Türkiye ekonomisinin ne kadarının kayıt dışı olduğunu
hesaplamalı ve harekete geçmeli"dir. Bu bağlamda da ünlü iktisatçıya göre yerli
sermayeyi harekete geçirmek önemlidir.
Türkiye'de son aylarda giderek hızlanan özelleştirme olgusuna bakıldığında yerli
sermayenin isteksiz veyahut da yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Buna paralel
olarak özellikle mali piyasalarda yaşanan gelişmeler ülkemize kaynağı belirsiz
yabancı para girişinin giderek arttığını göstermektedir.
2005 yılının ilk altı ayında 13.7 milyar dolara ulaşan cari açığın yaklaşık altı
milyar dolarının tanımı belirsiz kaynaklardan finanse edildiği anlaşılmıştır. Bu
durumun ileride ekonomide oluşması muhtemel gelişmeler açısından önemli bir risk
haline dönüşebileceğini kabullenmek gerekir.
"Kirli alan" olarak kabul edilen altı milyar dolarlık girişin kaynağını ekonomi
yönetimi bilememektedir. Bu nedenle söz konusu alanın oluşmasına neden olan
olaylar gözetim altına alınamamıştır. Ayrıca mevcut ekonomik hukuk düzeninin bu
bağlamda yapılan çalışmalara yeterince ortam hazırlamaktan teknik olarak
yetersiz kalacağı da önceden bilinmektedir.
Ülkemizde mevcut ekonomik hukuk düzeni gizliliğe önem vermektedir. Bu nedenle
ülkemizde hiç kimse ekonomik açıdan oluşan gücünün kaynağını açıklamak veyahut
da kanıtlamakla yükümlü değildir.
Gerçekte son iki buçuk yıl içersinde yaklaşık on dört milyar dolara ulaşan ve
kaynağı belli olmayan döviz girişinin mevcut ekonomik dengelerin oluşmasına
önemli bir katkı sağladığını da kabullenmek gerekir.
Kaynağı belli olmayan döviz girişine yönelik bazı görüşler ileri
sürülebilmektedir. Şöyle ki;
. Yastık altında saklanan döviz cinsinden tasarruflar zaman içersinde sisteme
sokulmuştur.
. Irak'ta yaşanan olaylar nedeniyle ülkemize belli bir miktar para girişi
olmuştur.
. Yabancıların Türkiye'de doğrudan veya dolaylı olarak gayrimenkul edinimleri
nedeniyle döviz girişi olmuştur. Bu bağlamda özellikle gayrimenkul fiyatlarında
mevcut bulunan gerçek alım-satım değeri ile tapu tescil değeri (resmi değer)
arasındaki farklılık nedeniyle resmi kayıtların çok üzerinde döviz girişi
olmuştur.
. Türkiye'de faiz oranlarının yüksekliği ve gizli kur garantisi kayıtdışı döviz
girişini giderek artırmaktadır.
Bu nedenle özellikle son zamanlarda 01.01.2006 tarihinden itibaren menkul kıymet
getirileri ile alım-satım kazançları üzerinden yapılması öngörülen vergi
kesintisi uygulamasında oran düşürülmesine yönelik girişimler artmıştır.
. Rüşvet olgusu Türkiye'nin halen gündemindedir. Bazı hallerde sağlanan benzer
menfaatler yurt dışındaki tasarruflardan Türkiye'de döviz olarak aktarılmak
suretiyle sağlanmaktadır.
. Türkiye'de mevcut vergilendirme sistemi ekonomik gelişmeleri ve işlemleri
kavramaktan ve değerlendirmekten yoksun olduğundan resmi verilerin üzerinde
ortaya çıkan ekonomik getiriler, parasal gelişmelerde kirli alanların oluşmasına
neden olmaktadır.
Kaynağı ne olursa olsun günümüzde ödemeler dengesinin oluşumunda "kirli alan-gri
alan" olarak tanımlanan ve özellikle ülkeye giriş şekli ve girişle ilgili olarak
etkilediği alanlar belirlenemeyen yabancı para, bu alanda yaşanan ekonomik ve
hukuki olayları izlenemez hale getirmektedir.
Bir ekonomide parasal gelişmelerin ve dengelerin denetimi dışında tutulabilmesi
için bu konuda uygulamaya konulacak düzenlemelerin doğru seçilmesi gerekir.
Örneğin Güney Kore hükümeti 1998 yılında kredi kartı kullanımını yaygınlaştırmak
için bir yandan bankalara destek verirken, diğer yandan da ülke içersinde
parasal hareketleri izlemeye yönelik bir dizi düzenlemeyi uygulamaya koymuştur.
Günümüzde dünyanın bir çok ülkesinde nakit kullanmak olanağı hukuki
düzenlemelerle sınırlanmış bulunmaktadır.
Sahte kimliklerle kurulan şirketler, sahte kimlik belgeleri ile yapılan işlemler
ise ülkemizde halen önlenememiştir.
Ülkemizde parasal hareketler hukuken izlenemez hale gelmiştir. Bu nedenle
herhangi bir kişinin mal varlığındaki artış veya mali gücünü belirleme olanağı
yoktur. Bu bağlamda yapılan bazı düzenlemelerle de kayıtdışılık özendirilmekte,
ekonomik açıdan kirli alanlar büyümektedir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|