|
BİZE GÖRE
İhtirazi kayıtla verilen vergilerin yargı
kararı ile geri alınması - (Faiz uygulaması açısından)
Veysi Seviğ - 29 Eylül 2005 Perşembe - Dünya
Vergi Usul Yasası'nın 112'nci maddesinin 4'üncü bendi hükmü gereği olarak "İhtirazi
kayıtla beyan edilip ödendikten sonra yargı kararına göre iade edilip yine yargı
kararı uyarınca tahsili gereken vergilere, iade tarihinden yargı kararının vergi
dairesine tebliğ tarihine kadar geçen süre için Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında gecikme faizi hesaplanır."
Beyannamenin ihtirazi kayıtla verilmesi halinde tahakkuk eden verginin beyanname
verme süresi içinde ödenmesi gerekmektedir. Gerçekte vergi hukuku açısından "ihtirazi
kayıt" müessesesi İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 27'nci maddesinin 3 numaralı
bendinde yer alan düzenlemeden doğmuş olup, beyannamenin ihtirazi kayıtla
verilmiş olması vergilendirme işlemlerini durdurmamakta, sadece ve sadece
ihtirazi kayıt konusunda beyanname sahibi mükellefe dava açma hakkı vermektedir.
İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk eden vergiler
ancak yürütmeyi durdurma kararı veya yargı kararı varsa ödenmemektedir.
İhtirazi kayıt uygulaması mükellefin mevcut düzenlemeler ve yönlendirmeler
çerçevesinde vergi ödemekle yükümlü kılınması halinin hukuka aykırı bir işlem
olarak değerlendirmesinden ve kabullenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda
söz konusu yükümlü bir yandan beyan yolu ile tarh ve tahakkuk eden vergiyi
öderken, diğer yandan konuyu yargıya taşıyarak ortaya çıkan kaybının geri
ödenmesini talep edebilmektedir.
Bir başka açıdan "idari rejimi" kabul eden hukuk sistemlerinde idarenin hukuka
aykırı davranışlarından dolayı idare edilenlerin uğrayacakları bu tür zararların
tazminat yoluyla giderilmesi hukuk devleti ilkesinin zorunlu gereğidir. Gerçekte
bu tür işlemlerin idari birimler aleyhine açılacak tazminat davaları ile
çözümlenmesi gerekmektedir.
Oysa Vergi Usul Yasası hükümleri çerçevesinde ihtirazi kayıtla verilen
beyannameler üzerinden tarh ve tahakkuk eden vergilerin bilahere yargı yoluna
başvurulması halinde mükellef lehine sonuç doğarsa belli bir zaman aralığından
sonra geri ödenmesi halinde kendisine bu gecikmeden dolayı tecil faizi
hesaplanabilmektedir.
Konuya ilişkin olarak oluşan bir yargı kararına göre de "VUK'un 112. maddesi
gereğince iadesi talep edilen vergiye faiz işletilebilmesi için ya idarece resen
düzeltme yapılması veya mükellef tarafından idareye bu yönde bir başvuruda
bulunulmuş olmasına rağmen idarenin talep doğrultusunda düzeltme yapmamış olması
gerekir." (Danıştay 7. Daire E. No: 2001/4527, K. No: 2004/2769 Mali Hukuk
Dergisi, Ağustos 2005, Sf:2190, 2193)
Söz konusu yargı kararında da vurgulandığı üzere eğer yükümlü davayı kazanmış
olsa dahi idareye başvurmaması halinde kendisine herhangi bir ödeme
yapılmayabilmektedir.
Oysa mükellef lehine oluşan yargı kararlarında idarenin belli bir süre içersinde
haksız yere tahsil ettiği vergiyi faizi ile ödemesi gerekmektedir. Burada
mükellefin idareye başvurması bazı hallerde fiilen mümkün olamamaktadır.
Hastalık, ölüm gibi hallerde mükellefin idareye kazanmış olduğu bu tür davalar
nedeniyle başvurmaması çoğu kez söz konusu olamayabilmektedir.
Daha önce de üzerinde durmaya çalıştığımız gibi mükellefin ihtirazi kayıtla
vermiş bulunduğu beyanname üzerinden hesaplanan vergiyi süresi içersinde
ödemesinden dolayı uğradığı zararı tecil faizi ile sınırlı tutmak da mevcut
ekonomik koşullar dikkate alındığında adaletli değildir. Çünkü verginin
süresinde ödenmesi için yüklenilen sıkıntıların sadece tecil faizi oranında bir
maliyetle hesaplamak, buna karşılık vadesinde ödenmeyen vergiler için daha
farklı bir oranda tespit edilen gecikme zammı ve/veya gecikme faizi oranında bir
uygulamayı kabullenmek kanımızca doğru ve adil bir yaklaşım olarak
değerlendirilmemelidir.
Bir başka açıdan "Devletin vergi alacaklarının yasalarda belirtilen süreler
içerisinde ödenmemesi durumunda, mükellefleri tarafından ödeme tarihine kadar
hesaplanacak iki tür faizin asıl borca ek olarak ödenmesi öngörürülmüştür. Bu
iki tür faizin ilki Vergi Usul Kanunu'nun 112'nci maddesinde düzenlenen gecikme
faizi; diğeri de 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un
51'inci maddesinde öngörülen gecikme zammıdır. Oranları aynı olan bu iki tür
faizin nitelik ve amaçları aynıdır."
Anayasa Mahkemesi'ne göre de "...vergisini ödemek yerine bu parayı kendi
işyerlerinin finansmanında kullanan veya başkasına ödünç veren ya da mevduat
olarak bankaya yatıran yükümlünün enflasyon oranı üzerinde veya en az azından bu
orana eşit sağladığı yararın sahibi olan devlete geri verilmesi için
tanınmıştır." Ancak bu olanak, yasal düzenleme gereği idare edilenlere yani
mükelleflere tanınmadığı gibi, kendilerinden haksız yere vergi alınanların
mevcut yargı kararlarına rağmen kendilerinin başvurusu üzerine iade edilen
vergilerde farklı oran uygulanması öngörülmüştür. (x)
(x) Danıştay 7 Dairesi'nin vermiş olduğu E. No: 2001/4527, K. No: 2004/2769
sayılı kararda ayrışık oy gerekçesinde yer alan görüşlerin ilgililerce okunması
ve değerlendirilmesinde yarar vardır.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik
Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|