İstikrar politikası uygulama sonuçları

 

04.10.2005

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

BİZE GÖRE

İstikrar politikası uygulama sonuçları

Veysi Seviğ - 04 Ekim 2005 Salı - Dünya


Türkiye ekonomisinde özellikle makro ekonomik göstergelerde son üç yılda ortaya çıkan değişim belli bir istikrarın oluşmaya başladığını göstermektedir. Bu bağlamda ekonomik büyümenin son üç yıldır kümülatif yaklaşık yüzde 25 oranında gerçekleşmesi 90'lı yıllarda ortalama yüzde 77.5 olan enflasyon oranının tek haneli rakamlara düşmüş bulunması, ihracatımızın giderek artması ve sanayi ürünleri lehine değişime uğramış bulunması olumlu gelişmeler olarak kabul edilebilir.

Ancak IMF tarafından yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ülkemiz bu kuruma en fazla borcu olan ülke konumuna gelmiştir. Geçtiğimiz bir yıllık süreç içersinde IMF ile ilişkilerini yeniden gözden geçiren Brezilya yapmış olduğu ödemelerle borcunu azaltırken, Türkiye'nin 31.07.2005 tarihi itibariyle 11 milyar 970 milyon SDR yaklaşık (17.470 milyar dolar) borcu ile ilk sıraya yükselmiştir.

2004 yılında uygulanan maliye politikaları gereği bütçe açığında azalma olmuştur. Ancak bu olumlu gelişmenin temel etkeni vergi gelirlerindeki artış olmayıp faiz ödemelerindeki düşüştür. Faiz ödemelerinin bütçe harcamaları içersindeki payı 2002 yılında 0.441 iken, bu pay 2004 yılında 0.357 olarak gerçekleşmiştir. Faizlerin GSYH içindeki payı ise 2002 yılında yüzde 18.9, 2004 yılında yüzde 11.9'dur. 2005 yılında ise bu oranın yüzde 11.7'ye düşmesi beklenmektedir. (Daha fazla bilgi için; Batırel, Ö. Faruk "Türk Maliye Politikası" sf: 26)

Türkiye'nin diğer yandan ağustos ayı itibariyle dış ticaret açığı yüzde 51.8 artışla 4 milyar 849 milyon dolara ulaşmıştır. Bu miktar aylık açısından yaşanan en büyük rakamdır. 2005 yılının ilk sekiz ayında dış ticaret açığı yüzde 26.5 artışla 28.6 milyar dolar olmuştur. Bu bağlamda ilginç bir gelişme de son aylarda tüketim malları ithalatında yaşanan artıştır. Yurt içi üretim maliyetlerinin giderek artış eğiliminde olması sonucunda ortaya çıkan bu gelişme dikkati çekicidir.

Ülkemiz dış borç yüksekliği açısından yüzde 40'ın üzerinde bir oranla halen riskli ülkeler arasındadır. Dış borcun büyüklüğü içersinde kamu borcu payının yüksek olması ise önem arzetmektedir.

Türkiye, bütçe açığının azaltılması yönünde vergi gelirlerinde belli bir artış sağlayamamıştır. Mevcut yükümlü yapısı içersinde dar bir alanda aktif nüfusa göre oransal olarak yeterli olmayan bir katılımla sağlanan vergi gelirlerinin kaynağı açısından sığ olduğu anlaşılmaktadır.

Türk vergi sistemi halihazır yapısı itibariyle yatırım yapanı, istihdam sağlayanı ve üretime katılımda bulunan kesim üzerinde etkinliğini gösterirken mali güç ölçüsüne göre vergilendirmeyi sağlama açısından verimli olarak kullanılabilir özellikte değildir.

Bu belirlemeye tipik bir örnek vermek gerekirse 26.01.2001 tarihinden sonra ihraç edilmiş bulunan Hazine bonosu veya devlet tahvilinden 2004 yılında 303.390.20 YTL faiz gelirleri elde eden kişi devlete hiç vergi ödemezken, ticari faaliyet sahibi aynı miktar gelir için 123.625.59 YTL gelir vergisi ödemek zorunda kalmıştır.

Asgari ücret düzeyinde aylık ücret alan kişinin dahi bu geliri üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılırken, belli bir kesimin bütçe gelirlerinden pay alması, en azından sosyal devlet yapısı ile örtüşmeyen bir görüntü niteliğindedir.

Veri gelirlerinin bütçe giderlerini karşılama oranı 2001 yılında yüzde 49.3, 2002'de yüzde 51.7, 2003'de yüzde 60, 2004'de ise yüzde 66.4'dür. Bu oranın 2005 yılında yüzde 68 olması beklenmektedir.

Bazı kesimlerler aksine görüşme oluşsa bile vergilendirmede başarılı olabilmek için dolaysız vergilere ağırlık verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda faktör gelirleri üzerinde vergi ağırlığının belirlenmesine yönelik bir ön çalışmanın yapılması zorunludur.

2005 yılında ekonomide mal ve hizmet üretenler 100 YTL'lik kazancının yaklaşık 23 YTL'sini devlete vergi olarak ödemek zorunda kalmışlardır. Buna karşılık vergi olarak alınan bu miktarın 11.70 YTL'si mal ve hizmet üretimine katkısı olmayan faiz geliri sahiplerine vergi dışı kalan menkul sermaye iradı olarak geri dönmektedir.

Gelir, kâr ve sermaye kazançları üzerinden alınan vergilerin kural olarak bu gelirleri elde edenler tarafından beyan suretiyle ödenmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla bu tür gelirlerin elde edenlerce beyanın sağlanması halinde, gelirin elde edilmesi için yapılan harcamaların ve maddi fedakarlıkların beyana yansıtılması da sağlanabilecektir. Ancak söz konusu gelirlerin tevkifat, yani stopaj yolu ile alınması halinde, bu gelirleri elde edenlerin şahsi durumlarının vergilendirmede yeterince dikkate alınamadığı gözlenmektedir. Bu bağlamda tevkifat yoluyla vergilendirilmiş gelir elde edenlerin de bir süre sonra vergi yüklerini geliri kendilerine sağlayanların üzerine kaydırmak eğilimine girdikleri bilinmektedir.

Ülkemizde kesinti yolu ile alınan gelir vergisinin, toplan gelir vergisi içersindeki payı 1988 yılında yüzde 73 iken 1995 yılında yüzde 88, 1999'da yüzde 89, 2000'de yüzde 95.2, 2002'de yüzde 91, 2004'de yüzde 89 olmuştur. 2005 yılında ise bu oranın yüzde 88 olması beklenmektedir.

Türkiye'nin AB ile olan üyelik görüşmelerinde uygulanmakta olan Maliye politikalarının ayrı bir önemi vardır. Bu bağlamda Türkiye, AB'liğine uyum açısından "aşırı bütçe açığı" vermemek, bunun yanında "ekonomik istikrar ve büyümede" gerekli performansı göstermek zorundadır.

Kural olarak AB ülkelerinin yıllık bütçe açığının GSMH'ye (gayri safi milli hasıla) oranı yüzde 3'ü toplam kamu borcunun ise yüzde 60'ı aşmaması gerekmektedir. Bu iki oran arasındaki ilişkiyi belirleyen ise büyüme hızıdır. Büyüme hızı yüzde 5, enflasyon oranı sıfır varsayıldığında yüzde 60'lık kamu borcu payı 0.3'lük bir açığı zorunlu kılmaktadır. (Batırel agç)

Koşullar ne olursa olsun Türkiye'de mevcut borç yükünün artması yerine azaltılması gerekmektedir. Bu bağlamda alınması gereken kamusal kararların başında mevcut vergi yükünün, kayıtdışılığı kaynak alarak artırılmasını sağlayacak bir sistemin yürürlüğe konulması gelmektedir.

Ülkemizde vergi gelirlerinde ortaya çıkan bileşim değişikliği ise mevcut sorunların artmasına neden olmaktadır. 2005 yılının konsolide bütçe gelirlerinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere vergi gelirlerinde beklenen performans sağlanamamıştır.

Vergilendirme alanlarının hukuki tasarruflarla sığlaştırılması kayıtdışılığı daha etkili hale getirmektedir. Bu durum aynı zamanda toplumsal huzursuzluğa da neden olmaktadır.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30

 

Veysi Seviğ

 

Okunma: 883

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

İstikrar politikası uygulama sonuçları