|
BİZE GÖRE
Kamu varlıklarının satış işlemleri ve
özelleştirme
Veysi Seviğ - 18 Ekim 2005 Salı - Dünya
Ülkelerin siyasi ve ekonomik yapıları açısından bazı kurum ve kuruluşları
stratejik bir özellik arzetmektedir. Piyasa ekonomisine yönelik faaliyet
gösteren kurumların bu bağlamda özelleştirilmesi sırasında dikkatli davranmak
zorunluluğu vardır. Bir başka açıdan faaliyetini durdurması halinde ülkeyi
etkileyecek tekel konumundaki kuruluşların tümü stratejiktir.
Türkiye'de özellikle son bir yıl içersinde hızla yapılan özelleştirmelerin bu
bağlamda incelenmesinde yarar vardır.
Her şeyden önce ülkemizde yapılan işlemler özelleştirme değil, satıştır.
Dolayısıyla öncelikle özelleştirme kavramını kullanmak yanlıştır.
Özelleştirmede hedef, satmak ve para kazanmak değildir. Özelleştirilen kurumun
yönetiminden siyasi otoriteyi daha açıkçası siyasetçiyi uzaklaştırmaktır.
Ülkemizde faaliyet gösteren ve kamunun paydaş olduğu tüm kurumların zaman
içersinde zarar eder hale gelmesinde, bu kurumlara siyasi kişilikleri nedeniyle
atananların yanlış karar ve uygulamaları neden olmuştur.
Ekonomik alanda faaliyet gösteren kamu kuruluşu niteliğinde olan kurumların
özelleştirilmesi aşamasında onu tam bağımsız bir yönetime kavuşturmak esastır.
Bu nedenle öncelikle özel hukuk kuralları çerçevesinde bu kuruluşları yeniden
örgütlemek üzere hisselerini piyasa koşulları içersinde değerlendirmek
mümkündür.
Ülkemizde hiçbir vakit böyle bir çalışma uzun soluklu olmamıştır.
Son zamanlarda izlenen politika ise "sat-kurtul" düşüncesine bağımlıdır.
Ülkemize bu bağlamda giren yabancı sermaye hazır ve çalışan kurumların
hisselerini satın almaktadır. Bu hisselerin satışında izlenen yöntem şeffaf dahi
olsa, üzerinde durulması gereken bazı sakıncaları da beraberinde getirmektedir.
Yabancı sermayenin ülkemizde fiilen bir fabrika kurması, yani işe sıfırdan
başlaması yerine hazır kuruluşların satın almasında birçok neden vardır. Bu
nedenlerin başında satın alınan kuruluşların daha çok stratejik özellikte
olmalarıdır.
Ekonomide bazı kuruluşların tekel konumunda olması söz konusu olabilir. Bu
durumda söz konusu kuruluşların yabancılaştırılması halinde izlenecek
politikalar ülkenin çıkarları ile örtüşmeyebilir. Bu durumun özelleştirme
kararları oluşturulurken dikkate alınması gerekmektedir.
Ülkemizde ilk özelleştirme çalışmalarından sonra, bizzat bu çalışmalarda görev
alan Cornel Üniversitesi'nden "Dururi Telland" Türkiye'de çimento sanayiinin
özelleştirilmesinden sonra şirketlerin tekelci konumunun giderek etkinlik
kazandığı sonucuna varmıştır.
Türkiye'nin yapısı itibariyle inşaat sektörünün zaman zaman durgunluk yaşansa da
devamlı hareketli olduğu gözlenmektedir. Bu alanda en çok tüketilen malzeme
şüphesiz çimentodur. Bu nedenle çimento sektörüne yabancılar ilgi
göstermektedir.
Son yapılan satış işleminde de "TSMF'nin 61 milyon dolarla satışa sunduğu
Lalapaşa Çimento Fabrikası, 166.5 milyon dolarla en yüksek teklifi veren" bir
İtalyan kuruluşuna gitmiştir.
Lalapaşa Çimento Fabrikası bir özelleştirme değildir. Aksine yerli sermayenin
çalıştırdığı bir fabrikanın satış işlemidir. Ancak bu fabrikanın 1980'li
yıllarda özelleştirilmeye başlanan çimento şirketleri ile bağlantılı bir yapı
içersinde olması gerekirken, sonuçta bu fabrika da yabancı sermayeye hazır bir
kuruluş olarak devredilmiş bulunmaktadır.
Satış işlemleri bu bağlamda çok başarılı olarak sürdürülmektedir. Ancak yapılan
satışların ödeme koşulları ayrıntılı olarak açıklanmamaktadır. Özellikle yüksek
bedellerle satılanlarda satış bedellerinin tahsili konusunda kamuoyu yeterli
bilgiye sahip değildir.
Geçmişte Arjantin bu tür kuruluşlarının satışını yapmak suretiyle ülkesinin
stratejik kurumlarını elinden çıkartmış bulunmaktadır. Bunun sıkıntılarını ise
çekmiştir ve halen de çekmektedir.
Türkiye'de her gün yeni bir satış konusu gündeme gelmekte ve çeşitli yabancı
sermaye gruplarının bu satış işlemlerinde ön plana çıktıkları gözlenmektedir.
Satış işlemlerinde öne çıkan isimler hakkında bilahare basına da yansıyan
bilgilerin büyük bir bölümü rahatsızlık verici nitelikte olmaktadır. Bu açıdan
ülkemizdeki kuruluşların satış işlemlerinde şimdiye kadar bilgi sahibi olmamanın
vereceği sıkıntıyı gelecek kuşaklar yaşamak zorunda kalabilecektir.
Şimdiye kadar yapılan özelleştirme işlemlerinde Türk yatırımcılarının etkin rol
almamalarının değişik nedenleri olabilir. Ancak en önemli neden kanımızca
finansman yetersizliğidir. Bu konuda kendilerine yeteri destek verilmediği gibi
sermayenin tabana yaygın hale bu güne kadar getirilememiş olmasının da etkisi
vardır.
Bazı ülkeler özelleştirmeyi kurallarına göre yapmış olmalarına rağmen günümüzde
geçmişte yapmış oldukları özelleştirmelerin bir bölümünden dolayı pişmanlık
duymaktadırlar. Kaldı ki bu ülkeler özelleştirmeyi zamanında satış olarak
algılamamışlar, tam anlamı ile özelleştirme olarak yapmışlardır.
Yabancı sermayenin yoğunlaştığı ekonomilerde amaç sermayenin verimliliğini
artırmaktır. Bu amaç içersinde üstlenilen ülkenin siyasi çıkarları ile toplum
refahının artması gibi bir düşünce yer almamaktadır.
Oysa ülkemiz gibi bölgeler arası gelişmişlik farklılığı göze batan yerlerde kamu
tarafından gerçekleştirilen yatırımların mevcut eşitsizliği de gidermesi söz
konusu olabilir.
Yıllar öncesinde doğu illerinde yapılan özelleştirmeler sonucunda özelleştirilen
kuruluşlar bir süre sonra faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmışlar, bu nedenle
söz konusu illerde göç olgusu gündeme gelmiştir.
Ülkemizde son aylarda yapılan özelleştirmelerin bir bölümü hakkında henüz
açıklığa tam anlamı ile kavuşturulmamış gri alanlar mevcuttur. Bu alanlar
gelecek açısından bazı kuşkuları da beraberinde getirmektedir.
Son olarak özelleştirmeden sağlanan mali olanakların nerelere ve nasıl
harcanacağı konusu henüz yeteri kadar açık ve belirgin değildir. Bu durumun da
ayrıca sorgulanması gerekir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|