|
BİZE GÖRE
Vergi ziyaı cezasının iptali ve uygulama
Veysi Seviğ - 15 Kasım 2005 Salı - Dünya
Vergi Usul Yasası'nın 344'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve
01.01.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren vergi ziyaı suçu ile ilgili ceza
Anayasa'ya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. (E.
No: 2001/3. K. No: 2005/4, karar günü: 06.01.2005, Resmi Gazete: 20.10.2005 ve
25972 sayı)
Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilen düzenlemeye göre "...bu ceza ziyaa
uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal
vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre
için bu kanunun 112'nci maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden
hesaplanana gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle" hesaplanarak vergi
ziyaı suçu işleyenlerden aranmıştır.
Anayasa'nın 153'üncü maddesi uyarınca Yüksek Mahkeme'nin vermiş olduğu iptal
kararının doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, verilen karar gereği olarak bu iptal hükmü kararın Resmi
Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girecektir.
Vergi Usul Yasası'nda yer alan düzenlemenin daha başlangıçta Anayasa'ya aykırı
olduğu konusu gazetemiz yazarı Sayın Bumin Doğrusöz tarafından yayımlanan "Vergi
Reformu" başlıklı kitapta ve 09.05.2002 tarihli "Hukuka Göre" köşesinde açıkça
ifade edilmiş, ayrıca Yaklaşım Dergisi'nin 134'üncü sayısındaki makalesinde
işlenmiştir.
"Bize Göre" köşesinde 17.10.2000 tarihli yazımızın başlığı ise "Vergi ziyaı
cezasının hesaplanış biçimi Anayasa'ya aykırıdır."
Bir hukuk devletinde Anayasa'ya açıkça aykırı olan bir ceza 01.01.1999
tarihinden bu güne kadar uygulanmış olup, halen de uygulanabilir niteliktedir.
Oluşan suçun niteliği dikkate alındığında, bu suçun cezasız kalması ve özellikle
de ortaya çıkan bir "yokluk" boşluğundan yararlandırılması düşünülemez. Bu
bağlamda ortaya çıkan hukuksal boşluğun çok acele olarak doldurulması daha
açıkçası Anayasa hükümleri ile örtüşen yeni bir düzenlemenin yapılması zorunlu
hale gelmiştir.
Ancak diğer yandan yaklaşık altı yıldır ülkemizde vergi ziyaı suçuna Anayasa'ya
aykırı bulunan bir ceza uygulamıştır. Bu tür uygulamaların sürdürülmesi hukuk
devleti olgusunu tartışılır hale getirmektedir.
Kısa ve öz olarak vergi ziyaı suçu, mükellef veya vergi sorumlusunun
vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik
yerine getirmesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik
tahakkuk ettirilmesi halinde oluşmaktadır.
Vergi Usul Yasası'nın 344'üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza
miktarının hesaplanmasında Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'nın
51'inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen gecikme zammı
(faizi) etkili olmakta ve bu faiz oranı günün ekonomik koşullarına göre
değiştirilmektedir.
Bu durum aynı tarihte işlenen bir suça uygulanacak ceza miktarının suçun
saptanıp gerekli işlemlerin yapıldıktan sonra suçu işleyene bildirim tarihine
göre değişiklik miktarlarda hesaplanmasına neden olmaktadır.
Örneğin 2000 yılının Mart ayında verilmesi gereken yıllık beyanname ile
bildirilmesi öngörülen bir gelir unsurunun eksik beyanı halinde, bu durumla
ilgili işlemlerin 2004 yılının Şubat ayında sonuçlandırılıp mükellefe
bildirilmesi halinde hesaplanacak ceza ile benzer bir durumun eylül ayında
bildirimi halinde uygulanacak cezada farklı miktarlar ortaya çıkmış, cezanın
muhataplarından söz konusu farklı miktarlar aranmıştır.
Yüksek Mahkeme'nin iptal kararı gerekçesinde de belirtildiği üzere "Anayasa'nın
2'nci maddesinde, Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında sayılan hukuk
devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı
denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa'nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı
temel hukuk bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasak
koyucu, yasaların yalnız Anayasa'ya değil evrensel hukuk ilkelerine de uygun
olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında -Kimse işlendiği zaman yürürlükte
bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu
işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza
verilemez- üçüncü fıkrasında da -Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri
ancak kanunla konulur- denilmiştir."
Dava "konusu kurulda düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan, ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere
öngörülen bir yaptırımdır. Bu durum gözetildiğinde cezanın hesaplanmasında esas
alınacak olan oranların yasayla belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Kuralda, ziyaa uğratılan verginin bir katına eklenecek olan cezanın
hesaplanmasında esas alınacak olan gecikme faizi oranının Bakanlar Kurulu
tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun sonuçta
öngörülecek ceza miktarında belirsizliğe yok açacak olması Anayasa'nın 38.
maddesinde sözü edilen ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri, ancak
kanunla konulur ve 2. maddesindeki -hukuk devleti- ilkelerine aykırılık
oluşturur."
Yukarıya gelen aynen aktarmış bulunduğumuz karar gerekçesinden de anlaşılacağı
üzere söz konusu yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren oluşan
vergi ziyaı suçlarına kesilen cezalar Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen
muhatapları tarafından ödenmiş veyahut da zora dayalı olarak tahsil edilmiş bu
uygulama yaklaşık altı yıl süreyle sürdürülmüş olup daha da sürdürülebilme
olasılığı vardır.
Söz konusu ceza uygulaması uzun süredir tartışıldığında ve sonuçta Anayasa
Mahkemesi tarafından da iptal edildiğine göre, ortaya çıkan hukuksal boşluğun
gecikmeye meydan verilmeksizin yeni bir yasal düzenleme ile doldurulması
gerekmektedir.
İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve
Danışmanlık Ltd.Şti -(0212) 325 71 21-281 85 26 -281 85 30
|