Görünmez şirket olmanın avantajları

 

12.07.2008

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

Görünmez şirket olmanın avantajları

Ekrem Sarısu - 12 Temmuz 2008 - Cumartesi - Posta


İstanbul Ticaret Odasının(İTO) şirket envanterinden 99 bin şirketin görünmez olduğu ortaya çıktı. İTO nun Avrupa birliğine uyum çalışmaları kapsamında yaptırdığı, bugüne kadar yapılan en kapsamlı şirket envanterinin sonuçlarına göre, 177.300 şirkete ulaşılmasına rağmen, 99 bin şirket adresinde bulunamadı. İTO başkanı; bu şirketlerin gerçekte var olduğunu, ancak; ürkek olduklarını ve herhangi bir devlet ve resmi görevlinin kapısına gelmesini istemediklerini belirterek, bu şirketlerin karanlık olmadığını vergi ödediklerini, mektup dahi yazıldığında cevap verdiklerini açıkladı. Ayrıca, envanterden 286.225 aktif şirket, 100 bin pasif şirket olduğu ortaya çıktı.

Envanter sonuçları ve başkanın açıklamaları acı bir ülke gerçeğini, bir kez daha gözler önüne seriyor. 99 bin şirket Devlet’in resmi görevlilerinden ürktüğü için, görünmez oluyor. Vergisini vermesi ve yasalara göre tüm yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen, adresinde bulunmuyor. Başka bir ifade ile saklanıyor. Yasal yükümlülüklerini yerine getirmek için ve kendi istediği zaman ortaya çıkıyor. Herhangi bir memuru aradığı zaman bulunamıyor. Yani görünmez.

Şirketler neden ürküyor ve neden görünmez oluyor

Vergisini veren şirket neden ürküyor ve neden görünmez oluyor? Şirketlerin görünmez olmasının en büyük nedeni, kamunun tüm gücünün kayıt altındakilere uygulamasıdır. Kayıt adlındakiler Devlet tüm gücü altında adeta ezilirken, kayıt dışındakilerin çalışanın semtine bile uğrayan yok. İşte vergi veren şirketi, kayıt alında. Ama adresinde bulunmayarak kayıt dışında gibi olmaya çalışıyor. Çünkü, bulunamamanın avantajından yararlanıyor. Örneğin, yaygın yoğun vergi, SSK ve İş Kanunu kapsamında yapılan denetimlerde, bazen bulunanın amiyane tabirle kafası kopartılırken, adreste bulunmama riski sıfırlıyor.

Şirket kurup, adresini belirleyen, meslek odalarına kaydını yaptıran, maliyeye, SSK ya ve diğer kamu kurumlarına kayıt ve tescil olan kişi ve kurumlar için, artık Devletin tüm gücüyle uğraş dönemi de başlamış oluyor. Çünkü en kolay olan; yeri yurdu, adresi belli olan aradığında bulunan kişi ve kurumla uğraşmaktır. Kayıt dışındaki ile uğraşmak, veya kayıt altında da olup da, bulunamayana ulaşmak, ciddi çalışma ve emek gerektiren zor bir iştir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zor yerine kolayı tercih ettiğini bilmeyen yoktur.

Vergi incelemesi, SSK denetimleri, Gümrük, Kambiyo, Bağ-Kur, Belediyedeki ruhsat, küşat, iskan, vb. pek çok iş ve işlem her kişi ve kurum için tam bir işkenceye dönüşebiliyor. Kamu kurumlarının bireye yaklaşım bicimi yardımcı olup, işi, sorunu, işlemi halletme yönünde olmuyor. Tam tersine nereden ne bulsam da, işi mani olsam yaklaşımda oluyor. Bu yaklaşım kişi ve kurumlarda “ürküntü” yaratıyor. Mecbur kalmadıkça kimse resmi daireye gitmek istemiyor. Tabi az sayıdaki, bireye hizmet için var olduğunun farkında olan ve kimseyi üzmeden iş yapan kamu kurumlarımızda var kuşkusuz. Ancak, istisna olan bu kurumlar geneldeki olumsuz yargıyı önleyemiyor.

Bugün bir şirket ortağı Bağ-Kur’da haklı olduğu bir işi dahi yaptırmakta zorlanıyor. SSK öylesine. İşte bugün Çocukları neden sigortalı yaptınız diye, SSK şirketleri incelemeye aldı. Çocuğun yasal hakkı olduğu halde, sigortasını iptal etmek için, işverene baskı yapılarak inceleme yapılıyor.

Beyan döneminin hemen ardından vergi mükelleflerine telefonlar edilerek, matrahları artırarak ilave vergi ödemeleri, aksi halde 5 yıllık kayıtlarının incelemeye alınacağı yönünde baskı yapılarak, vergi tahsil ediliyor. Bununda adı “gönüllü katılım”,” İhtiyari beyan” oluyor. Sanki mükellef kendiliğinden gidip de matrahını artırmış gibi işlem yapılıyor.

Belediyeden bir ruhsatı almanın aylarca bazen yıllarca sürdüğünü bilmeyen yoktur. Onun içindir ki büyük şehirlerde binaların çok büyük bir kısmının iskânı yoktur. Bugün Vergi dairesine, Bağ-Kura, SSK ya, Gümrüğe, Hazineye, Emniyete vb. kurumlara gülümseyerek iş için giden kimse göremezsiniz.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. İşte şirketleri ürküten ve görünmez yapan, vergi ödeyen kişi ve kurumlara saygı duymayı bırakın bir tarafa, hırsız, sahtekar, üç kağıtçı, beş kağıtçı gören zihniyettir. Resmi dairelerde en basit işlerin dahi zar, zor sonuçlanmasıdır.

Görünmez şirket olmanın avantajı nedir?

Kamu kurum ve kuruluşlarına ve yetkililerine ne kadar az görünürseniz o kadar az kazaya uğrarsınız. Çünkü, hangi kurum yaparsa yapsın, kamu denetimlerinin eğitici boyutu yok. Şirketin en küçük eksiği bulunmaya ve en ağır yaptırım uygulanmaya çalışılır hep. Örneğin, yaygın ve yoğun bir vergi denetiminde, adresinizde olamazsanız, vergi levhasının asıldığı yer, irsalideki tarih, faturadaki adres, yazar kasa vb. gibi saçma sapan şeylerden dolayı ceza yemezsiniz. En azından denetime gelenlerin müfettiş edasıyla(müfettiş olmadıkları halde), sizin ezmesinden kurtulursunuz. Sizi tanıyıp yerinizi öğreneceklerinden, sonraki denetimler içinde ortam yaratmamış olursunuz.

Şirketler görünmez olmakla bu ve benzer şekildeki haksız uygulamalara muhatap olmuyor, keyfi yazılan cezalarla uğraşmıyor.

Oysa, vergi mükellefi şirketler hırsız gibi görülmese, saygı görse, yasaların adil ve eşit uygulandığına işlerine mani olma yerice kolaylaştırma gibi yaklaşımları görse, neden görünmez olsun ki.

Görünmezlerin çoğunun merkezi İstanbul’da işi Anadolu’da

İstanbul’da şirketlerin bulunamamasının bir diğer önemli nedeni de, şirketlerin merkezini Anadolu’dan İstanbul’a taşımasıdır. Merkezi Anadolu’nun küçük bir il veya ilçesinde olan şirket, oranın “ulu çınarı” gibi göz önünde olduğundan, hangi kamu kurumunda olursa olsun, her denetimde incelemeye alınır. Ancak, şirket merkezini İstanbul’a taşıyan şirket, milyonlarca mükelleften biri durumuna girer ve her yıl incelenmeden kurtulur. Beklide hiç incelenmeme imkânına da kavuşur. Çünkü Anadolu’daki ulu çınar, İstanbul’a geldiğinde deniz kıyısındaki kum tanesi oluyor. Yani kimsenin dikkatini çekmiyor. Resmi daireler Anadolu’da olduğu kadar uğraşamıyor. Uğraşmak isteyende adresinde bulamıyor. Adresinde bulunamayan veya adresi bilinemeyen şirketlerin çoğu, Anadolu da her yıl incelemeye alınmadan bıkıp, şirket merkezini İstanbul’a taşıyan şirketler. Bunların bir adresi var. Başka bir şeyi yok. İşleri yine Anadolu’ da. Ancak kazançlarını şirket merkezi olan İstanbul’da beyan ediyorlar. Bu sayede çok büyük olasılıkla incelemeden kurtuluyorlar.

Tasfiye sürecinin maliyetli ve uzun olması görünmez yapıyor

Şirket; gerçek kişi gibi kanunlar önünde hak ve yükümlülüğü olan tüzel kişiliktir. Şirketi kurmak kolaydır. İki kişi bir araya gelir. İşlemleri tamamlar ve şirket kurulmuş olur. Başka bir ifadeyle tüzel kişilik doğar. Ancak, kurulan şirketi kapatmak, başka bir ifadeyle, tüzel kişiliği öldürmek zordur. Şirketi kapatarak sonlandırmak, Tasfiye ile adlandırılan, maliyetli ve uzun bir süreci gerektiriyor. Zaten işi bozulduğundan, kapatılmak istenen şirket için, sahipleri masraflı ve en az bir yıl süren tasfiye merasimini göze alamıyor. Boş vergi beyannamesi vererek, yıllarca şirketi kağıt üstünde sürdürebiliyor. Resmiyette hayatta görünen, ancak; gerçekte işi olmayan, sadece adresi olan bu şirketleri, adresinde bulmakta mümkün olmuyor.

Görünmezler nasıl görünür yapılabilir

Görünmez şirket aslında ülkemizin ciddi bir ayıbıdır. Mecbur kalmadıkça insanların Resmi Dairelerin önünden dahi geçmemesi ülkemizin ciddi bir ayıbıdır. Tasfiye işlemlerinden kaçmak ülkemizin bir ayıbıdır. Bu ayıpları ne zaman ortadan kaldırırsak, o zaman görünmezler görünür hale gelir. Ayıpları kaldırmak için;

- Kamu kurumlarındaki iş ve işlemlerde bireye eziyet eden zihniyet terk edilerek, bireye hizmet ön plana çıkartılmalıdır,

- Vergi ödeyen kişi ve kurumlar hırsız gibi görülmemeli aksine vergi verene saygı duyulmalı,

- Her türlü denetimin(Vergi, SSK, İş Mevzuatı, Belediye vb.) eğitici boyutu olmalı. İğneyle kuyu kazılarak bulunan küçücük şeylerden dolayı iş adamı acımasızca cezalandırılmamalı,

- Denetimler eşit ve adil olmalı

- Devlet denetim gücünü kümesin içindeki kazlar için değil, kümesin dışındaki kazlar için kullanmalı,

- Şirketlerin kuruluşu gibi kapanışı da kolaylaştırılmalı,

-Yasalarımız hiç değilse, devlet odaklı olduğu kadarda birey odaklı olmalı,

-Her türlü kamu çalışanı, ülke insanına hizmet için orada olduğunu ve ülke insanının verdiği vergiden maaşını aldığı unutulmamalı ve toplam hizmet kalitesini yükseltmelidir.


SORU VE CEVAPLAR


Bağ-Kur primlerinizi, SSK sürenizin intibakından sonra hesaplatmanız lazımdı

Soru: 1 Ocak 1986 da esnaflık yapmaya başladım. 1992 de 6 ncı basamaktayken esnaflığı terk ettim. 1992 - 2000 yıllarında arasında SSK lı olarak çalıştım. Toplam 2882 gün prim ödedim. 2002 de tekrar esnaflığa başladım. 6 ncı basmaktan prim ödemeye başladım. Halende ödüyorum. Şu an basamağım 12 dir. SSK hizmetlerimi aktarmak için başvurdum. Önce 3.428 YTL basmak intibakından doğan borç çıkarttılar. İkinci bir ekstra çıkarttıkların da borcumun 12.268 YTL olduğunu söylediler. Hangisi doğru bilmiyorum. Basmak intibakından bu kadar borç oluşur mu? Bu konuda bilgi verirseniz çok sevinirim.

Erdal Gevrekçi-Niğde

Cevap: Bağ-Kur sigortalısıyken, sizin gibi Bağ-Kur kapsamından çıkarak, diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında sigortalı olduktan sonra tekrar Bağ-Kur kapsamına girenlerin basamakları, diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında geçirilen süre dikkate alınarak, daha önce bulundukları son basamak üzerine intibak ettirilmek suretiyle yeniden belirlenir. SSK lı olarak çalıştıktan sonra 2002 de tekrar Bağ-Kurlu olduğunuzda, 2882 günlük SSK sigortalılık süreniz, son basamağınız olan 6 ncı basamak üstüne intibak ettirilmesi sonucu bulunan basamak üstünden prim ödemeniz gerekirdi. Durumu geç bildirdiğiniz için, yaklaşık 8 yıl SSK sigortalılığınızın intibakından doğan prim, basamak farkı ve gecikme cezası ve zammı borcunuzun 12.268 YTL olduğunu tahmin ediyoruz.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd. Şti - Türkiye' nin En Büyük Mevzuat Portalına Hoş Geldiniz.

 

Ekrem Sarısu

 

Okunma: 2261

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Görünmez şirket olmanın avantajları