Vergi Borcu, prim borcu gibi yapılandırılmalı

 

11.11.2008

 

Arşiv Arama

 

Önceki Sayfa

 

Vergi Borcu, prim borcu gibi yapılandırılmalı

Ekrem Sarısu - 11 Kasım 2008 Salı - Posta

Soru: Vergi borçları için çıkartılan taksit tebliği ile gecikme zammı ve cezaların tamamının ödenmesi gerekiyormuş. Hem de yıllık yüzde 3 faizle. Prim borçlarına çıkartılan kanun gibi bir kanun çıkartılamaz mı? Bu krizde siftah yapmayan esnaf vergi borcunu nasıl ödesin? Hem de gecikme zammıyla birlikte?

Erkan Çınar -İstanbul

Cevap: Vergi borçlarının taksitle ödenmesine ilişkin. Maliye Bakanlığı 30 Ekim 2008 tarihli Resmi Gazetede yayımladığı 4 nolu Tahsilât Genel Tebliği ile; Vergi borçlarının, gecikme zammı ve cezalar dâhil toplamı, yıllık yüzde 3 faiz uygulanarak 18 taksite bağlanması yönünden düzenleme yaptı. Ancak, vergi borcunu ödenemez hale getiren yüksek gecikme zammı ve vergi cezalarından herhangi bir indirim yapılmıyor.

Esnaf sanatkar nasıl bir yapılandırma bekliyor


Kriz daha Türkiye’ye gelmeden borsamız çökerek 24 YTL inerek son yılların en düşük seviyesine indi. Koca koca şirketlerimizin değeri 20 günde yarıya indi. Dolar 1700, euro 2.2 YTL yi görerek son yılların en yüksek seviyesine çıktı. Ekonominin lokomotifi olan otomotiv sektöründeki kuruluşlar ardı ardına üretimi düşürme ve durdurma kararı almaya başladılar. Bazı işletmeler işçilerini ücretsiz izne çıkartıyor. Ardından işçi çıkartmalarının başlayacağı kaçınılmaz gibi görünüyor. Kapanan işyeri sayısı hızla artmaya başladı. Herkesi gelecek korkusu sardı. Böyle sıkıntılı bir ortamda siftah yapamadan dükkân kapatan mükelleften, vergi almak kolay değil. Çünkü canının derdine düşmüş biri, ancak; kaçırılmayacak kadar cazip bir teklif sunulursa, vergi borcunu ödemek için her türlü şartlarını zorlayabilir. Geçmiş düzenlemeler gösterdi ki, büyük bir avantaj olmazsa zor durumdaki mükellef vergi ödemeyi düşünemiyor bile. Vergi borcunun yeniden yapılandırılmasına ilişkin düzenlemesinin başarılı olabilmesi için; mükellefe, aman bunu kaçırmayım dedirtecek cinsten baba bir düzenleme olması lazım.

Nitekim; her sabah birlikte yürüyüş yaptığımız Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu(TESK) başkanı Bendevi Palandöken; siftah dahi yapmayan esnaf ve sanatkârın perişan durumda olduğunu, Gecikme zammında ve vergi cezasında bir indirime gidilmediği sürece, vergi borcunun ödenemeyeceği belirtiyor. Yaklaşık 3 milyonu aşkın esnafı temsil eden ve aileleri ile Ülke nüfusunun neredeyse beşte birini oluşturan bir kesimin başkanına kulak vermek gerek. Hem de yaklaşık 40 yıldan beri esnaf ve sanatkarın içinde olan, gece gündüz esnaf ve sanatkarın sorunuyla uğraşan Bendevi başkanın görüşlerini dikkate almakta yarar var. Başkan, hem ekonomik krizlerden bunalan ve vergisini ödeyemeyecek duruma düşen mükelleflerin rahatlatılması, hem de kaynak yaratılması için, vakit geçirilmeden vergi borçlarının yeniden yapılandırılması için, prim borçların tahsili için çıkartılan yasaya benzer bir yasa çıkartılması gerektiğini vurguluyor.

Özellikle, gecikme zammı ve vergi cezalarında, mükellef lehine ciddi fedakârlık yapılmalı. Zaten; tek rakamlı enflasyon hedeflemesi yapılan ortamda, yıllık yüzde 30 oranındaki gecikme zammı uygulamasının adil olduğundan söz dahi edilemez. Vergi aslını ödeyemeyen mükellef, gecikme zammı ilave edildiğinde borcunu tamamen ödeyemez hale geliyor.

Sonuç olarak; hem mükellefi rahatlatmak, hem de kriz nedeniyle kamu gelirlerinin azaldığı bir ortamda yeni kaynak yaratmak için, acilen vergi borçlarını tahsile etmek için, Tebliğle yapılan düzenlemenin dışında, kanunla yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor.

Vergi borçlarının tahsili için nasıl bir düzenleme yapılmalı


Tebliğle getirilen ve peşin ödemeye dahi imkân sağlamayan, tüm borçların yıllık yüzde 3 tecil faiziyle 18 ay taksitle ödemesine olanak sağlayan düzenleme, bugünkü ortamda mükellefe de Devlete’ de istenen yararı sağlamadan uzak görünüyor. Tebliğ ile yapılan düzenlemeden yararlanmak isteyen yararlansın. Ancak, acil olarak tahsil edilemeyen tüm vergilerin toplanması için bir düzenlemeye ihtiyaç var. Çünkü, görünen o ki dünya çapındaki kriz, kamu gelirlerinin de de düşüşe yol açacak. Biran önce önlem alıp hiç değilse tahsil edilemeyen vergileri tahsil etmenin yolları bulunmalı.

Nasıl bir düzenleme yapılacağı hususunda kafa yormak da gereksiz. Çünkü, Amerika’yı keşfetmeye gerek yok. 26 Mayıs 2008 tarihli Resmi gazetede yayımlanan 5763 sayılı yasa ile yapılan iki maddelik düzenlemeyle, SSK ve Bağ-Kur prim borçları yapılandırılmış ve iki maddelik yasa, adeta sihirli bir şekilde bugüne kadar görülmeyecek derecede başarılı olmuş ve tüm tahminlerin ötesinde bir sonuç elde ederek, yaklaşık 23 milyar YTL( 23 Katrilyon lira) prim borcu yeniden yapılandırılmıştı(4.3 milyar YTL de nakit tahsil edildi). Sihirli düzenleme prim borçlularına ne getirmişti.

-Başvuru tarihini takip eden ay sonuna kadar prim aslı ile gecikme cezası ve zammının yüzde 15 ini peşin ödeyenlerin gecikme cezası ve gecikme zammının yüzde 85 i silindi.

-Prim aslı ile gecikme zammı ve gecikme zammının yüzde 45 inin 12 eşit taksitte ödeyenlerin, gecikme cezası ve gecikme zammının kalan yüzde 55 i silindi.

-Prim aslı ile gecikme zammı ve gecikme zammının yüzde 70 inin 24 eşit taksitte ödeyenlerin, gecikme cezası ve gecikme zammının kalan yüzde 30 u silindi.

Prim borçları için çıkartılan ve çok başarılı olan düzenlemenin aynısı hatta daha da avantajlısı Vergi borçları içinde çıkartılmasında yarar var. Çünkü; prim borçları için yasa çıkartıldığında Dünya’da ve Türkiye’de kriz yoktu. Şimdi ise tüm Dünyayı etkisine alan kriz kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de etkiliyor. Bu açıdan şartlar daha da ağırlaştı. Prim borçlarının tahsili için sağlanan avantajdan daha da fazla avantaj sağlanmalı. Örneğin, şu şekilde bir düzenleme ile vergi borçları kısa sürede tahsil edilir. Ve kriz döneminde ihtiyaç duyulan kaynakta sağlanır.

-Vergi aslı ile gecikme zammı ve vergi cezasının yüzde 5 ini yasanın yayımlandığı tarihten itibaren 15 gün içinde ödeyenin, gecikme zammı ve vergi cezası borcunun kalan yüzde 95 i,

-Vergi aslını ile gecikme zammı ve vergi cezasının yüzde 10 nunu yasanın yayımlandığı tarihi takip eden bir ay içinde ödeyenin, gecikme zammı ve vergi cezası borcunun kalan yüzde 90 i,

-Vergi aslını ile gecikme zammı ve vergi cezasının yüzde 20 ini yasanın yayımlandığı tarihi takip eden 60 gün içinde ödeyenin, gecikme zammı ve vergi cezası borcunun kalan yüzde 80 i,

-Vergi aslını ile gecikme zammı ve vergi cezasının yüzde 30 unu yasanın yayımlandığı tarihi takip eden aydan başlamak üzere 12 taksitte ödeyenlerin gecikme zammı ve vergi cezası borcunun kalan yüzde 70 i,

-Vergi aslını ile gecikme zammı ve vergi cezasının yüzde 40 ini, yasanın yayımlandığı tarihi takip eden aydan başlamak üzere 24 taksitte ödeyenlerin; gecikme zammı ve vergi cezası borcunun kalan yüzde 60 ını silinir.

Vergi toplamak eskiye nazaran beş kat daha önemli hale geldi

Ödeme kolaylığı belediye, il özel idarelerinin gelirleri de dâhil olmak üzere her türlü alacak için uygulanmalıdır. Çünkü kamu harcamaları için ihtiyaç duyulan kaynağın en ideal kaynağı vergidir. Devlet için vergi, en masrafsız ve geri ödemesi olmayan gelir kaynağıdır. Ancak, kaynak ihtiyacı vergilerle karşılanamadığı zaman, borçlanma yoluyla kaynak yaratılmaktadır. Borçlanmanın hem ciddi bir faiz maliyeti, hem de geri ödemesi olduğundan mecbur kalmadıkça başvurulmaması gereken bir yoldur. Ayrıca, Dünya’daki finansal kriz nedeniyle eskisi kadar kolay borç bulunamayacağına da hiç şüphe yoktur. Bu açıdan, vergi alacaklarını o şekilde veya bu şekilde toplamak eskisinden beş kat daha önemli hale gelmiştir. Yapılandırma düzenlemelerini Af olarak niteleyerek karşı çıkanların özellikle bu hususu göz ardı etmemelerinde yarar var.

Af değil ödeme kolaylığı

Ödeme kolaylığı düzenlemelerine toplumun bir kesiminin af diye karşı çıkmaları, yasama yetkisini elinde bulunduran yetkilerde çekince yaratıyor. Esasında karşı çıkış kavram kargaşasından kaynaklanıyor. Toplumda vergi affı olarak algılanan düzenlemeler, gerçek anlamda bir af değildir. Çünkü af olarak adlandırılan düzenlemelerle hiçbir zaman kesinleşmiş vergi aslı silinmemiştir. Bir düzenlemenin “vergi affı” olarak adlandırılabilmesi için, kesinleşmiş bir verginin tamamının veya bir kısmının terkin edilmesi, yani silinmesi gerekir. Oysa bugüne kadar yapılan benzer düzenlemelerle, hiçbir vergi silinmemiştir. Silinen kısım haksız ve yüksek oranlı alınan gecikme zammı veya vergi cezasıdır.

Tahsil edilemeyen vergiyi tahsil etmenin neresi af

Bugün Maliye Bakanlığına bağlı vergi dairelerin tahsil yetkisinde olan 20 milyar YTL nin üstünde kamu alacağı var. Diğer kamu kurum ve kuruluşları ile belediyelerin alacakları da dikkate alınırsa bu tutar çok daha yüksek tutarlara baliğ olacağına da hiç şüphe yok.

Vergiler neden ödenmiyor? Sorucunun cevabı çok önemli. Her şeyden önce mükellefin mali durumu iyi olmadığından ödenmiyor. Mali durumu iyi olan mükellef vergisini neden ödemesin ki. Mükellef kötü niyetli olsa, ödeyemeyeceği vergiyi kendi eliyle tarh ve tahakkuk ettirmez. Yüksek oranlı(yetkililerin açıklamalarına göre en az yüzde 50) kayıt dışında cereyan eden ekonomik işlemler göz önüne alındığında, kayıt altında vergi borcuyla boğuşan, vergi borcu altında ezilenlerin her türlü yardımı ve desteği hak ettiği görülür.

Bir tarafta gırtlağa kadar borç, bir tarafta ürküten tutarlara ulaşan cari açık, diğer tarafa da Dünyayı etkisi altına alan küresel krizle boğuşulan bir ortamda, vergi alacaklarını tahsil etmek uğraşısından doğru ne olabilir’ ki? Adı her ne olursa olsun, yapılan düzenleme tahsil edilemeyen vergileri tahsil etmek için yapılıyor. Nitekim son olarak 2003 de Vergi barışı adıyla yapılan düzenlemeyle; ödenmeyen vergilerin tahsilini sağlamak için; gecikme zammı ve vergi cezasının bir bölümünden(yüzde 80 inden) vazgeçilerek; vergi aslını ile zam ve cezaların bir kısmının(yüzde 20 sinin) tahsili öngörülmüştü. Vergi barışı düzenlemesine IMF karşı çıkmış ve 600, 700 milyon YTL(600, 700 Trilyon lira) tahsil edilebileceğini iddia etmişlerdi. Oysa, vergi barışı düzenlemeleriyle IMF in iddialarının aksine, 4.7 katrilyon lira (bugünkü para birimimizle 4.7 milyar YTL) tahsilat yapılmıştı(sürenin kısa oluşu tahsilatın daha da yükselmesine mani olmuştu). Bu düzenleme yapılmammış olsaydı, Ülke 4.7 katrilyon lira(4.7 milyar YTL) daha borçlanacak, belki de bugüne kadar faiziyle birlikte borç tutarı 15, 20 katrilyon liraya( 15, 20 milyar YTL ye) yükselecekti.

Sonuç olarak, af olarak nitelenen vergi barışı düzenlemesiyle vergi aslının tek kuruşu dahi affedilmemiş, yani silinmemiş, hatta tahsil edilemeyen gecikme zammı ve vergi cezasının da yüzde 20 sinin tahsili başarılmıştı.

Bu tür düzenlemeler bir vergi affı değildir. Çünkü, verginin aslı affedilmiyor. Tam tersi, tahsil şansı kalmayacak kadar azalan, sürüncemede ki vergilerin tahsili sağlanıyor. Vazgeçilen kısım vergi sistemi içinde oran ve tutar yapısı itibariyle hukukiliği her zaman tartışma konusu olan gecikme zammı ve vergi cezasıdır.

Tahsil edilemeyen vergileri tahsil etmek vergisini süresin de ödeyenleri korumaktır

Tahsil edilemeyen vergilerin tahsili için getirilen “ödeme kolaylığı” düzenlemelerine toplumun bazı kesimi “vergi ödeyene haksızlık oluyor” gerekçesi ile tepki gösteriyor. “vergi affı” ve “vergi ödeyene haksızlık oluyor” kavramları yanlış yönlendirmelerinde etkisiyle maalesef toplumda yanlış algılanıyor. Çünkü bugüne kadar çıkan söz konusu yasalarla kesinleşmiş vergi hiç silinmemiştir. Vergiyi de ödenmez hale getiren, vergi cezası ve gecikme zammı bir kısmi silinmiştir. Dolayısıyla “vergi affı” adlandırması, yersiz ve yanlış bir tanımlama.

Ödeme kolaylığı düzenlemeleri ile “vergisini ödeyene haksızlık oluyor” deyimi de özünde yanlış. Çünkü; her ekonomide ve her krizde mutlak kazanan bir taraf vardır. “Her kriz bir fırsattır” uzak doğu özdeyişinde olduğu gibi, kriz ekonomilerinde bile kazanan bir taraf bulunuyor. Kazanan ve vergisini ödeyenler veya kazanmasa da borç harç bularak zorlanarak vergisini ödeyenler; aynı zamanda her kaynak ihtiyacında da öncelikle başvurulan kişi ve kurumları oluşturuyorlar. Şayet, borcunu ödeyemeyecek durumda olanlara, ödeme kolaylığıyla da olsa borçlarını ödeme şansı verilmezse, alınamayan vergilerden dolayı duyulan kaynak ihtiyacı için, ileride yine vergisini ödeyenlere gidilecektir. Bu açıdan bakıldığında, borcunu ödeyemeyenlere bir şans verilip, ceza ve zamların bir kısmından vazgeçerek vergi borçlarının tahsili, vergisini zamanında ödeyenlerin gelecekteki olası vergi yüklerini azaltacağından, ödeme kolaylığı ile borcunu zamanında ödeyene haksızlık yapılmış olmaz. Aksine borcunu ödeyene dolaylı yönden de olsa yarar sağlanmış olur. Netice itibariyle “ vergisini süresinde ödeyene haksızlık oluyor” ifadesi popülist bir deyim olup, Türkiye şartlarındaki ülkeler için doğru bir söylem değildir.

Yapılandırmanın yeni beklentiye yol açtığı iddiası doğru değil

Toplumda vergi affı olarak algılayıp borç yapılandırma düzenlemelerine karşı çıkanların bir diğer iddiası da, vergi aflarının mükelleflerde yeni af beklentisine yol açarak, vergi tahsilâtına mani olduğudur. Bu söylemde, doğru değil. Çünkü vergi ödeme kimsenin keyfine bırakılmış bir husus değildir. Verginin hangi tarihte ödeneceği, ödenmeyen vergi için yapılacak takip ve icra işlemleri en küçük detaylarına kadar yasa ile belirlenmiştir. Vergiyi vadesinde ödememenin hepsen tazyikten tutunda, menkul ve gayrimenkul mal haczi, üçüncü şahıslar ve kurumlar nezdin hâl de bulunan alacak, hak ve istihkakların haczi gibi pek çok yaptırımı vardır. Vergi ödeme gücü olan hiçbir mükellef, bu riskleri göze alarak vergisini ödemeyerek ödeme kolaylığı çıkmasını beklemez.

Eleştiriden korkma değil alacakları tahsil etme zamanı

Vergide ödeme kolaylığı düzenlemelerine karşı eleştirilerden korkma değil, tam tersine radikal kararlar alarak, devlet alacaklarını öyle veya böyle biran önce tahsil etme zamanıdır. Krizden dolayı ekonomi daralıyor. 2010’a kadarda krizin etkisinin devam edeceği Dünyaca kabul edilen hâkim görüş. Bu vergi gelirlerinin düşeceği anlamına geliyor. Çünkü, vergi almak için öncelikle ortada ekonomik işlem olması lazım. Vergi ekonomik işlem sonunda ortaya çıktığından, ne kadar çok ekonomik işlem olursa o kadar çok vergi alınır. Krizden dolayı vergi gelirleri azalacağına göre, prim alacaklarında olduğu gibi gecikme zammının bir bölümünden vazgeçerek vergi alacaklarını tahsil ederek açığı en az hasarla kapatmak en akılcı yoldur.

Yapılandırmanızı bozamazlar

Soru: 12 Haziran 2008 tarihinde Bağ-Kur prim borcumu yeniden yapılandırarak, 9 Temmuz 2008 tarihinde ziraat bankasına ödedim. Prim borcumu ödediğim tarih de Bağ-Kur girişim 8 Ocak 1996 idi. Daha önce kendi adıma 1 Ağustos 1994 işyerim vardı. Gerekli evraklarla birlikte Bağ-Kura başvurarak, Bağ-Kur giriş tarihimin bu tarihe çekilmesi için bir dilekçe verdim. Sonuçta Bağ-Kur girişim 1 Ağustos 1994 e çekildi. Ama. yapılandırma bozulmuş oldu. Mağdur duruma düştüm. Bu mağduriyetimin giderilmesini için Bağ-Kura dilekçe yazdım. 30 Haziran 2008 verdim. Cevabı gelmeyince, 12 Ağustos 2008 de tekrar bir dilekçe daha verdim. Bunların cevabı gelmeyince 31 Ekim 2008 tarihinde Bağ-Kura gittim. Memura durumu anlattım. Memur hazır bir dilekçe verip bana imzalattı. Daha sonra internette baktım. Bana tekrar borç çıktı. Şaşırdım kaldım. Ne yapmalıyım? Lütfen bir yol gösterir misiniz?

İbrahim Küçük

Cevap: Bağ-Kur prim borcunuzu yapılandırarak öngörülen süre içinde peşin ödemişseniz, ödediğiniz kısma isabet eden gecikme cezası ve zammının yüzde 80 inin silinmesi gerekir. Yapılandırmada; kayıtlarda görünmeyen ve ödemenizi yaptıktan ve yapılandırma başvuru süresi geçtikten sonra ortaya çıkartılan prim borcunun, yapılandırmanızı bozmaması lazım. Bu hukuki olmaz. Şayet, Bağ-Kur yapılandırma sırasında görünmeyen ve daha sonra ortaya çıkan prim borcundan dolayı, yeniden yapılandırarak ödediğiniz borcunuzu için yapılandırmayı bozuyorsa, vakit geçirmeden iş mahkemesine dava açın.

Lokal içkiliyse öğrenci çocuk için ruhsat alamazsınız

Soru: 16 Şubat 1965 doğumluyum. İlk SSK girişim 1 Aralık 1989 dur. Askerliğimi sigorta girişinden önce yaptım. Ve 24 ay borçlanarak, bedelini ödedim. Sigorta prim gün sayılarım sırasıyla: 01/12/1989 - 30/04/1990 arası 150 gün,14/11/1990 - 31/06/2001 arası 3790 gün,26/08/2003 - 31/01/2004 arası 156 gün, Askerlik borçlanması 720 gün olmak üzere toplam 4816 gün prim ödemem var.

Kısa süre içinde lokal işletmeciliği yapmaya düşünüyorum. Dolayısıyla Bağ-Kur zorunluluğum doğacak. Yazılarınızdan takip ettiğim kadarıyla son 7 yıl içinde hangi kuruma daha fazla prim ödendiyse o kurumdan emekli olunuyormuş. Benim son 7 yılda SSK ya 156 gün prim ödemem bulunuyor.

1. 7 yıl takvim yılı olarak mı değerlendiriliyor yoksa sade çalışma süresinde geçen 7 yıl mı?

2. Benim Bağ-Kur’lu olmam durumumda, en fazla ne kadar Bağ-Kur primi ödemem daha uygun olur?

3. Bu koşularda ne zaman emekli olabilirim?

4.17 yaşında lise öğrencisi oğlum var. Yaşı 17 olması dolayısıyla onu lokal işletmeciliği için vergi mükellefi yapmam mümkün mü?

5. Vergi mükellefi olduğunda yaş ve okul sebebiyle Bağ-Kur’lu olma zorunluluğu var mı? Beni bu konularda aydınlatırsanız sevinirim.

İrfan MUTLU

Cevap: 1) Yedi yıl; sondan geriye doğru primi ödenmiş 2520 gündür. Sondan geriye doğru primi ödenmiş 2520 günde fazla prim ödenen kurundan emekli olunmaktadır. Örneğin geriye doğru 2520 gün primin 1261 gününü SSK ya, 1259 gününü Bağ-Kura ödeyen biri, SSK dan emekli olacaktır.

2) Kendi nam ve hesabınıza faaliyette bulunmanız Bağ-Kur sigortalısı olmanızı gerektirir. Ancak, vergi mükellefi olup faaliyete başlamadan önce SSK sigortanız devam ederse, SSK ya ara verene kadar Bağ-Kur’lu olmanıza gerek yok. Ancak; Bağ-Kurlu olsanız bile, Bağ-Kura 1230 günden(41 ay) fazla prim ödemediğiniz sürece SSK dan emekli olabilirsiniz.

3) Askerlik borçlanması sigorta başlangıcınızı 24 ay geri götürerek emekli olmak için; 25 yıl sigortalılık süresi, 5375 gün prim ödeme ve 50 yaş şartlarına tabi olmanızı sağlıyor. 559 gün daha prim ödeyerek prim ödemenizi 5375 güne tamamlamanız şartıyla, 50 yaşınızı dolduracağınız tarihte emekli olabilirsiniz.

4) Çocuğunuzun vergi mükellefi olması için yaş sınırı yok. Ancak; lokal içkiliyse çocuğunuzun üstüne ruhsat çıkartmakta sorun yaşayabilirsiniz.

5) öğrenci olan çocuk için ruhsat alamayacağınız kanaatindeyiz. Ancak ruhsat alsanız bile çocuğunuz 18 yaşını doldurana kadar Bağ-Kur’lu sayılmaz(5510 Kanun md.6/h)

SSK’lı çalışmaya devam etmeniz avantajınıza


Soru: 01.02.1968 doğumluyum.10.10.1987 yılında Bağ-kur girişim var. 20.05.2004 itibari ile maliye kaydımı terk ettiğim için Bağ-kur kaydım durdu. 2008 Bağ-kur affından yararlanıp borcum olan 32.000 YTL’yi 1.1850 YTL olarak peşin ödedim. 13.03.2008 tarihi itibariyle özel bir firmada sigortalı olarak çalışmaktayım. Benim birkaç sorum olacak.

1- Maliye kaydımı açıp tekrar Bağ-Kuramı devam etmeliyim?

2- Sigortalı olarak çalışıyorum. Onamı devam etmeliyim?

3- Emeklilik hakkımı en kısa sürede hangi kurumdan elde edebilirim?

Muammer YILDIRIM

Cevap: 1- Maliye kaydınızı açtırarak Bağ-Kur’a devam etmenize gerek yok. Çünkü Bağ-Kurdan emekli olmanız için 9000 gün prim ödemeniz gerekiyor.

2- SSK’dan emekli olmanız daha avantajlı olduğundan sigortalı çalışmanızı devam ettirmenizde yarar var.

3- SSK’lı olduğunuz 13 Mart 2008 tarihinden itibaren prim ödemenizi 1260 güne (3,5 yıla) tamamlamanız şartı ile 50 yaşınızı dolduracağınız 1 Şubat 2014’de SSK’dan emekli olabilirsiniz.

Bağ-Kur’a süresinde kayıt ve tescilini yaptırmayanın

sigortalılığı 1 Ekim 2008’den itibaren başlatılıyor


Soru: Babam 05.05.1950 doğumlu. Kendisi şu an isteğe bağlı SSK primi ödeyerek 3.600 günü doldurmaya çalışıyor. Öğrenmek istediğimiz konu ise yaklaşık 10 yıl önce işlettiği şarküteri dükkanı ile ilgili. Bu işle ilgili vergi mükellefiyetliği 17.08.1998'de başlamış olup, 21.10.1999'da dükkanın kapatılması ile sona ermiştir. Bağ-Kur'da yapılan incelemede bu dönem için muhasebeci tarafından herhangi bir Bağ-Kur kaydı oluşturulmadığı tespit edilmiştir. Ancak vergi kayıtları ilgili dönemde Esnaf Sanatkarlar Odası'na bağlı böyle bir işletmenin varlığını alenen ispatlıyor. Acaba dükkanın açık kaldığı yukarıda belirtilen tarihler arasına denk gelen süre için gecikme cezası ile birlikte topluca Bağ-Kur primini yatırabilir miyiz? Bu döneme ilişkin prim borcunu topluca yatırmamız için yasal bir engel bulunmakta mıdır? Yasal bir engel bulunmuyor ise yatırılacak olan bu primler 3.600 günlük süreye saydırılabilir mi?

Suat YILDIZ

Cevap: Bağ-Kur’a süresi içinde kayıt ve teslimi yaptırmayanları sigortalılık hak ve yükümlülükleri 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren başlatılıyor. Ancak, 4 Ekim 2000 ile 1 Ekim 2008 tarihleri arasında vergi mükellefiyetini ve kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmalarını resmi onaylı belgelerle, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren 6 ay içinde kanıtlayanların sigortalılık hak ve yükümlülükleri 4 Ekim 2000’den başlatılacak. Dolayısıyla babanızın 4 Ekim 2000’den önceki tarih için Bağ-Kura kayıt ve tescili mümkün değil. Babanızın askerlik süresini borçlanarak prim gününü arttırabilirsiniz. Ayrıca 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren isteğe bağlı sigorta Bağ-Kura sayılmaktadır. O açıdan babanız isteğe bağlı sigortaya 1 Ekimden sonra 1230 günden 41 ay fazla prim ödemesin. Aksi takdirde bağ-kur şartlarıyla emekli olmak zorunda kalabilir.

Anneniz Bağ-Kur’a tabi olmamak için 41 aydan fazla prim ödemesin

Soru: Annem 12.12.1961 doğumlu. 05.01.1996 tarihinde işe başlamış, SGK’dan 205 gün sigortası bulunmaktadır. SGK’ dan Kısmi yaşlılık aylığı için ne kadarı isteğe bağlı ne kadarı bir işyerinde çalışarak 3600 günle kaç yaşında ve hangi tarihte emekli olabilir?

Gülten Karakaş

Cevap: Anneniz kısmi yaşlılık aylığıyla emekli olmak için 15 yıl sigortalılık süresi 3600 gün prim ödeme ve 58 yaş şartlarına tabi. 3395 gün daha prim ödeyerek 205 gün olan prim ödemesini 3600 güne tamamlaması şartıyla 58 yaşını dolduracağı 12 Aralık 2019 tarihinde emekli olabilir. Ancak, 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren isteğe bağlı prim ödemeleri Bağ-Kur’a sayıldığından anneniz prim eksiğinin 2130 gününü (41 ay) isteğe bağlı sigortaya ödedikten sonra kalan 1265 gününü de SSK’lı bir işte çalışarak ödemeli. Aksi takdirde Bağ-Kur şartlarına tabi olarak emekli olmak zorunda kalabilir. Bağ-Kur’dan emekli olmak için de en az 5400 gün prim ödemesi gerekir.

İktisadi Dayanışma Gazetecilik Matbaacılık ve Danışmanlık Ltd. Şti - Türkiye' nin En Büyük Mevzuat Portalına Hoş Geldiniz.

 

Ekrem Sarısu

 

Okunma: 1718

Diğer Yazıları

 


Yazarın En Çok Okunan 5 Yazısı

 

Vergi Borcu, prim borcu gibi yapılandırılmalı